Türkiye’nin yakın bir gelecekte kendi bölgesinde ortaya çıkacak olan yeni dengelerde oynayacağı rolün, aynı zamanda kendi içindeki dengeleri de yeniden kuracağı tezi üzerinde konuşmaya devam edelim.
Kim ne derse desin, en azından etrafındaki örneklerle kıyaslanamayacak bazı özellikleri var Türkiye’nin. Her şeyden önce kendi iç dengelerini kurabilme ve bunu yaparken de demokratik süreçleri devam ettirebilme özelliğini ilk sıralara yazmak gerekiyor. Son seçim sürecinde yaşadığımız tartışmaları bir kez daha hatırlayalım. Ne denli büyük sancılar yaşanırsa yaşansın, seçmen iradesinin ortaya çıkması dengeler üzerinde çok büyük rol oynuyor.
Kuşkusuz Türkiye üzerinde devam eden bazı operasyonlar, şu an için hız kesmiş gibi görünse de, belki de birkaç hafta sonra yeni boyutlar kazanarak tekrar sahne alacak. 30 Mart seçimleri büyük bir çatışmanın ilk raundu olarak görülürse, önümüzdeki dönemde hayli yüksek bir tansiyonun bizi beklediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Başbakan Tayyip Erdoğan, seçim meydanlarında muazzam kalabalıklara hitap etti. Bunların güncel deyimle ‘taşıma kalabalıklar’ olmadığını o zaman söylemek tarafgirlik sayılıyordu. Seçim sonuçları o kalabalıkların sahici olduğunu ortaya koydu.
Kitleleri meydanlara getirebilmek neden bu kadar önemli? Bu sorunun çok basit bir cevabı var. Bunu yapan lider, o ülkenin sahici siyasi aktörü oluyor da ondan. Başka bir deyişle, kitlelere dokunabilen, onlara bir gelecek tasavvuru verebilen aktör, aynı zamanda siyaseti yeniden inşa etme konusunda daima birkaç adım önde sayılıyor.
Başbakan Erdoğan yeni döneme bu avantajlarla giriyor. Seçmenin neredeyse yarısını yanında tutabilme başarısı, sadece içeride değil uluslararası düzeyde de dikkatle takip edilen bir durum.
Ancak bundan ötesi var. Yeni dönemin siyasi mimarisi şekillenirken, yeni ittifaklar üzerinde daha acil bir gündemle durmak gerekiyor. Siyasi hayatımıza balkon konuşması olarak giren tabirden hareket edersek, çok daha kuşatıcı bir resmin ortaya çıkması ve balkona kaçak giriş yapanların hızla sistemden çıkarılması gerekiyor. Erdoğan, tahmin edilenden çok öte bir değişim kabiliyetine sahip, yeter ki buna inansın. Yeter ki bu yeni ittifakların önüne geniş bir siyasi manevra alanı açacağını görsün.
***
Toplum, Tayyip Erdoğan’a muazzam bir destek verdi. Bu desteğin parantezini doğru okumak gerekiyor. Öncelikle altı çizilmesi gereken, seçimde alınan sonuçların kelimenin tam anlamıyla Erdoğan’a ait bir başarı olduğu. Akıl almaz operasyonlara, saldırılara ve ahlaksızca girişimlere karşı tek başına mücadele etti. Siyaseten kendisiyle uzun süredir beraber olan kimi isimlerin bile fısıltıyla “Bu iş burada bitti” dediği bir dönemde, karanlık ve tehlikeli bir koridordan tek başına çıktı.
Seçim sonuçları ortaya çıktıktan sonra, birdenbire ortalığın sözünü esirgemeyen (!) siyasetçilerin sarmasını toplum tebessümle izliyor. Bu durum seçim öncesinde Erdoğan için bir dezavantajdı, çünkü bu kadar sıkıntıyı tek başına göğüslemek zorunda kaldı. Ama şimdi siyaseten çok büyük bir avantaj. Kimseye borcu yok, kimseye ödemesi gereken bir bedel yok. Yeni dönemde yol arkadaşlarını istediği gibi seçebilir; işte bu hamle, kendisine yeni ittifakların önünü açacak kadar da önemli aynı zamanda.
Önümüzdeki dönem, sisteme beklenmedik yeni ve güçlü aktörlerin gireceği sürprizlere gebe. Sözgelimi Anayasa Mahkemesi’nin adını daha sık duyacağımızı not edebiliriz. Bu fırtınayı atlatmanın yolunu, milletin sesine kulak verip acilen bazı hamleler yapmak.
Erdoğan bunu yapabilecek tek lider olarak destek aldı milletten. Cesareti var, desteği var, sanılanın çok ama çok aksine uluslararası düzeyde yalnız filan değil.
Geriye adım atmak kalıyor, hepsi bu.