"Ey yeşil sarıklı ulu hocalar, bana bunu öğretmediniz!" diye ilham veriyor üstat Sezai Karakoç.
Hz. Ubeyde!
Hz. Arda!
Taşlarınız hazır mı efendiler; vakıflar, dernekler, dergahlar, camiler, cemaatler, tarikatlar, birlikler ve dahi soytarılar...
Kaldırdım alnımı, açtım göğsümü, taşlarınıza hazır.
Aylardır imreniyoruz, Ubeyde'nin ihtişamına, vakarına, şecaatine ve şerefli işaret parmağına.
Ebu Ubeyde'nin ihtişamlı parmağını ve cümle şühedanın elini Arda Güler'in elinde öpüyorum.
Ne güzel benzediler ne güzel aynılaştılar değil mi?
Mızrağı çalan kılıfı hazır edemiyor artık, oturun; acı sözler edeceğiz.
Efendiler, Arda'nın havalandırdığı fileler sizin yaldızlı urbalarınız olabilir mi?
Golü rakip takıma değil 72 fırkanın gafilleri olarak hepinize şutlamış olabilir mi?
Değil mi ki o güzel parmağını Ubeyde olup işarete kaldırdı, elini de imanına bastırdı.
İlgili hadisi özellikle yazmıyoruz; bizce, fırka-i nâciye; Ebu Ubeyde'dir, Arda Güler'dir.
Hedonist sinelerinizi nefsi emmarelerinizin toynaklarıyla dövün şimdi.
'Emr-i bil maruf nedir?', Arda'nın gollerinde arayın şimdi.
Çölleri yeşertecekmiş gibi pozlara girip, yaklaştıkça yok olan seraplarda boğdunuz milleti; masum Müslümanları?
Ve Rahman'ın, bütün insanlığa rahmetinin ta kendisi olan nezih dinimizi, maskara suratlarınıza maske yapmaktan utanacak mısınız?
Halkın sinelerine geçirdiğiniz tunçtan tırnaklarınızla, kösele halini almış suratlarınızı, nedametle parçalayın şimdi.
Çünkü fırka-i nâciye Ebu Ubeyde'dir, Arda Güler'dir.
Paylaştırın binalarınızı, arsalarınızı, camilerinizi, ihalelerinizi, bankalarınızı, hesaplarınızı; doldurun mezarlarınıza, fırka-i nâciye Ebu Ubeyde'dir, Arda Güler'dir.
Düşünelim; her şeyimizi veren Rabbimiz, her şeye "Lâ" diyerek, kendisine iman etmemizi ve bu iman çerçevesinde de sadece kendisine kulluk etmemizi ister.
Bu kadar net, bu kadar sade, bu kadar hakikat!
İslam'ı mülkü gibi alıp-satan, afra tafrasıyla hepimizi döven, daima maruz kaldığımız fırkalar mı insanlık ve İslam için faydalıdır, yoksa Ebu Ubeyde ve Arda Güler'in parmakları mı?
Ebu Ubeyde ile Arda Güler'in ait olduğu fırka-i nâciyeden olmak için niyaz ediyoruz. Olamamaktan da Allah'a sığınıyoruz.
Allah dinini iki güzel adamla ne de kolay sevdirdi, görün efendiler.
Yetişin tekellüflü hocalar, otoriteler, alimler, fakihler, cümle azizan(!); İslam'ı sevdirdi Ebu Ubeyde, Arda Güler.
Mülkünüz gasp edilmiş gibi Arda'nın şortunu, Ubeyde'nin kefiyesini çekiştirin. Aman mülkünüz tapunuzda kalsın; abanın, sarılın, kucaklayın, zinhar kaçırmayın.
Arda ve Ubeyde içimizi ısındırdı.
Ne estetik ve ne varoluşsal duruştur bu çocuklarınki. Zorlamadan, kasmadan, ıkınmadan, sakınmadan...
Vicdan sahibi her yüze İslam'a açılan bir pencere açıp, tebessüm bıraktılar.
Ne büyük dersler bunlar. Dersimi aldığım için berhudarım.
Arda ve Ubeyde tek adamdır iki ayrı bedende; türlü türlü zulmetlerin gözünü oyan o parmakları muhabbetle öpüyorum.
Müşahhas hale getirmek de isteriz ama Arda-Ubeyde'nin verdiği dersi aşındırmak istemiyoruz.
İslam'ı mülkü gibi alıp satanların tövbesine vesile olmasını diliyoruz.
Siz, biz, hepimiz korkuyla umut arasında, kulluk gayretinde olmakla kendimizi kurtarabiliriz.
Yüz binlercesini, milyonlarcasını toplasak Müslümanların, Arda-Ubeyde'nin oluşturduğu hüsnü kabulü, onlarca yıldır oluşturamadığımız gibi, yine oluşturamazdık.
Gerekenin aksine, Allah resulü, "sevdirin" dedikçe biz "nefret" ettirdik. "Müjdeleyin" dedikçe "korkuttuk!"
"Cemaat" yolunu kendinizde temerküz ettirerek diğer bütün yolları sapkın bellediniz.
Hiçbiriniz "cemaat" değilsiniz efendiler. Hepiniz ancak 72'nin içinde birer "fırkasınız".
Sorarım size, hanginiz "Benim yürüdüğüm yolda beni takip edin!" diyen Resulullah'ın emrine itaat ettiniz.
İslam'ın geldiği günkü gibi "taptaze bir din" olduğunu gizlediniz. Tecdit etmeye çalıştınız Allah'ın dinini; hurafelerle, bidatlerle kendi çıkarlarınız uğruna!
Oysa tecdit edilmesi gereken sizlerdiniz. Hurafenin ta kendisiydiniz.
Ali Erbaş hocanın üç beş yıl önce dile getirdiği bir tarifi hatırlayalım: "Doğru bilginin kaynağı şahıslar, rüyalar gibi subjektif şeylerse... Birtakım kitaplar İslam'ın temel kaynaklarından daha çok itibar görüyorsa... Hakikat tekelciliği yapılıyorsa... Akıl, mantık ilkelerine ve ahlak değerlerine aykırı söylem ve davranışlar varsa... Eleştirel düşünce kötüleniyor, sorgusuz teslimiyet isteniyorsa... Biliniz ki orada İslam'dan başka bir inanç, başka bir anlayış egemendir."
Herkes cehenneme, fırka müntesipleri cennete; vay be! Ha unutmayalım, huriler kaçar adet olsun?
Kösele suratlarınızı, tunçtan tırnaklarınızla parçalamalısınız artık üzüntüden.
Çünkü Arda-Ubeyde fırka-i nâciyedir.