Suriye’deki savaş dört yıldır devam ediyor. Savaş yüzbinlerce can aldı ve almaya devam ediyor. Ölümlerin çokluğu ve vahşetin büyüklüğü, gündelik hayatın krizlerini haliyle gölgede bırakıyor.
Savaş, akademiyi de derinden etkiledi.
Geçen hafta, ABD merkezli Uluslararası Eğitim Enstitüsü (IIE) ile Kaliforniya Üniversitesi-Davis, Türkiye’deki Suriyeli öğrenci ve akademisyenlerin durumunu ve ihtiyaçlarını ortaya koymaya çalışan bir rapor yayınladılar. Raporun başlığı şöyle: Burada Kalıyoruz ve Başka Yere Gitmeyeceğiz: Türkiye’deki Suriyeli Üniversite Öğrencileri ve Hocaları.
Raporun bazı yanlış ve eksiklerini tartışmak amacında değilim, yerim de yok. Ancak, rapor, Türkiye’deki uzmanların da söylediği bir hususu vurguluyor: Savaş bitse bile, Suriyeli öğrenci ve hocaların önemli bir kısmı, ülkelerine geri dönmeyecekler.
Rapora göre, bunun sebebi, Türkiye’nin Suriyelilere yönelik desteklerinin ve ülke olarak kapasitesinin, Suriyeli öğrenci ve hocalar için iyi bir gelecek potansiyeli taşıması.
Rapora işaret ettikten sonra, Suriyeli öğrenci ve akademisyenlerin durumuna dönecek olursak, Türkiye’nin Suriyeliler için şimdiye kadar AFAD koordinasyonunda yaptığı insani yardımlar her türlü övgüyü hak ediyor.
Suriyelilere yapılan destekler, ilk zamanlarda olduğu gibi, acil insani yardımlarla sınırlı değil. Suriyelilerin eğitimi konusunda yavaş da olsa bir strateji değişikliğine gidildi. Suriye’deki savaş uzadıkça, önceleri kısa süreli misafir olarak görülen Suriyeli çocuk ve gençler için, Türkiye’deki eğitim olanakları artırıldı.
MEB, kamplarda çocuklara eğitim sağladı ve bu imkanlarını daha da artırıyor. YÖK, Suriyeli öğrencilerin Türkiye üniversitelerine yatay geçişlerini kolaylaştırdı. YTB, Suriyeli öğrenciler için burs olanaklarını artırdı.
Ancak, gelinen noktada, yeni stratejilerin geliştirilmesine hala ihtiyaç var. Bir yanda, çok sayıda yüksek eğitimli Suriyeli, Türkçe bilmediği için zorluk yaşıyor veya mesleğini icra edemiyor. Öte yanda, sayısı yüzbinlerle ifade edilen Suriyeli çocukların bir kısmı hala eğitim alamıyor. Çocukların bir kısmı ise, Baas propagandasıyla yazılmış ders kitaplarını kullanıyor.
Bir süredir, Türkiye’de Arapça eğitim veren en az bir üniversite olması gerektiğini arkadaşlarla konuşuyoruz. Uzmanlara göre, sadece Gaziantep’teki Surelilerden Arapça eğitim veren bir üniversite kurulabilir. Böylece hem mevcut yetişmiş akademik insan kaynağı değerlendirilir hem de Suriyeli gençler daha çok eğitim olanaklarına kavuşurlar.
Türkiye’de kurulacak bir Arapça üniversitenin sadece Suriyelilere yönelik olmasına gerek yok. Bunun çeşitli pedagojik sakıncaları da var. Bunun yerine, Türkiyeli öğrenci ve akademisyenler ile Ortadoğu’nun hemen her yerinden öğrenci ve akademisyenlere açık ve eğitim dili Arapça olan bir üniversite, çok daha kaliteli, birleştirici ve iddialı olabilir.
Özetle, tıpkı ODTÜ’nün kuruluş misyonu gibi, bütün Ortadoğu bölgesinin insan kaynağı ihtiyacını karşılamak üzere bir üniversiteye ihtiyaç var. Ancak bu yeni üniversitenin eğitim dili İngilizce değil, Arapça olmalı. Nihayetinde çok sayıda İngilizce eğitim veren üniversitemiz zaten var.
Bu türden bir Arapça Üniversite kurulması ihtiyacına değindikten sonra, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Hocanın, bir Uluslararası İslam Üniversitesi kurma konusundaki müjdesi ve açıklamalarına getirmek istiyorum sözü.
Arapça Üniversite ile, İslam Üniversitesi arasında bir ayrım yapıyorum. Arapça bir üniversite kurmak, kaynak ayrılabilirse ve doğru planlama yapılırsa, rahatlıkla yapılabilir. Kaliteyi de gözeterek iddialı bir Arapça üniversite kurulabilir. Ki bence acilen kurulmalıdır.
Ancak Görmez’in bahsettiği türden bir Uluslararası İslam Üniversitesi için, kaynak ve planlamanın yanında sağlam bir vizyon ve felsefeye ihtiyaç var. Bu son derece önemli konuya devam edeceğim.