Her zaman iddialı Fatih Terim’in ortaya bir iddia atamadan çıktığı; her zaman iddialı Mourinho’nun ‘iddiasız tavır göstererek’ iddialı olduğu bir maçtı! Real Madrid kadrosunun iddiasız olabilmesi zaten mantık dışı bir şeydi.
Tarih 3-0’lık ya da üç farklı yenilgilerin rövanşlarında dört fark yaparak tur atlamaları da yazıyordu, ama... Terim de dün için bunu bir mucize olarak nitelemişti.
Olası bir kaybın özrünü önceden hazmettirme ve rakibin büyüklüğüne karşın kazanmanın değerini artırma izlenimini de veren “kazanmamız mucize olur” gibi; “çeyrek final de final, hatta şampiyonluk anlamındadır” gibi yaklaşımlarını yerinde bulmuyorum. Çünkü varılan her hedef, yeni bir hedefin başlangıç noktası görülmeli. Oraya varmayı yeterli saydığınızda daha ileri adımları atamazsınız. Büyük düşünemiyorsunuz demektir. O zaman büyüyemezsiniz. Real Madrid’e elenmek doğaldır, ama bu doğallığa sığınıp kendini bırakmak öyle değildir.
Galatasaray kendini bırakmadı. Turu geçirmese bile maçı kazanmanın getirecekleri vardı. Maddi manevi... Galatasaray hepsinin birden peşine düştü. Sahanın her yerini kontrol etmeye çalışarak, mucize arayışına girişti. Ama bu tür oyun Real’in hep yaptığı bir şeydi. O tempoda golü buluverdi. Fark toplamda 4’e çıkınca Cimbom biraz sendeledi, ama hemen toparladı. Bu da bir olumlu nottu.
Real’in giderek maçı kazanmaktan çok turu geçmenin peşinde olduğunu da söylemek olasıydı. Savsaklamadı, ama yeni bir gol aramak için de yırtınmadı. Belki de yırtınamadı, zira enerjisi tükenmiş gibiydi. Galatasaray rakibinin ikinci yarıdaki bu durgunlaşmasını iyi değerlendirdi. Disiplinini bozmadan, turu değilse de maçı kazanmanın peşine düştü. Karamsarlık, boş vermişlik göstermedi. Real’in tempo kaybını iyi kullandı ve yavaşlayan oyunda özelliklerini daha iyi gösterdi. Beraberlikten 5 dakika sonra Sneijder basit golü kaçırmasa müthiş bir coşku doğacaktı. Sneijder bunu az sonra başardı. Drogba’nın golü bir ustalık gösterisiydi...
G.Saray yarı finale geçemese de bir gün geçebilmenin yoluna çıktığını gösterdi dün. Bunu görmeli ve artık ‘çeyrek finale çıkmayı’ yeterli görmek gibi bir yanlış doyumluluğa kapılmamalı.