PKK'nin askeri olarak yenilgiye uğratılması, sadece güvenlikçi politikaların sonucu değildir; esasen belirleyici neden, halkta oluşan ''güvenilmezlik'' algısının bilince dönüşmesidir. Çözüm sürecinin genişlettiği demokratik siyaset alanını demokratik eylem ve çabalar ile çeşitlemek zenginleştirmek yerine, PKK’nın bu imkanı şiddeti beslemek ve şiddeti tırmandırmak için kullanması halkta çok ciddi hayal kırıklığına yol açtı. Bu süreçte söylem düzeyinde halka söylenen hemen her şeyin tam tersine siyasetler izlenilmesi, sadece hayal kırıklığına yol açmadı, PKK, hızla itibar kaybetti ve halk nezdinde güvenilmez bir siyasi figüre dönüştü.
Şiddet ve demokratik siyaseti aynı potada, aynı heybede sürdürme stratejisi çöktü. Halk 7 Haziranda tercihini demokratik siyasetten yana yapmıştı. 22 Temmuz’da PKK bu siyasete ve dolayısıyla halkın hem umutlarına hem de tercihine son verip, herkese ''devrimci halk savaşını'' dayattı. Halkın kendi tercihinde diretmesi, hendek savaşlarının yenilgisiyle sonuçlandı. Artık halktan kitlesel destek bulamayan PKK, saf rafine bir terör örgütü gibi bölgesel terör eylemleriyle varlığını sürdürmeye çalıştı /çalışıyor.
Bu durum, kurulduğu ilk günden buna yana PKK’nın yaşadığı en büyük yapısal krize yol açtı. PKK şu anda ''varoluşsal bir kaos ve kriz'' içinde. Türkiye' de yaşadığı bu büyük krizden Rojava’da kimi ittifaklar içine girerek aşmaya, çıkmaya çalışıyor. Aşar mı yoksa altında kalır mı bunu önümüzdeki süreçte göreceğiz. Ama Rojava’da sonuç ne olursa olsun, PKK artık Türkiye Kürtleri nezdinde o parlak günlerine kavuşamaz. Çünkü PKK Türkiye Kürtlerinin kurulu hayatlarını en dipten dinamitledi. Türkiye Kürtleri maksimum düzeyde kendisinden istenilen desteği büyük oranda verdi ama karşılığında viran edilen, harabeye dönüştürülen kentlerinin hayaletleriyle karşılaştı.
PKK'nin şimdi bugün bile yaslandığı yegane dayanak ''ideolojik hegemonyasıdır.'' Yapılması lazım gelen yegane şey; bu ideolojik hegemonyaya, demokratik siyasetin bütün imkanlarını kullanarak son vermeye çalışmaktır. Bir tespit ve siyasi gerçeklik olarak, ideolojik inisiyatifin açıkça PKK ve yandaşlarının tekelinde olduğu söylemeliyiz. Düşman ya da rakip gücün insafına terk edilmiş bir kitlenin ondan etkilenmeyeceğini düşünmek ve bir adım daha ileri giderek bu etkileşimden militan yandaş devşirilmeyeceğini düşünmek eşyanın tabiatına aykırı olur. Tarihin her döneminde egemen ve baskın fikirler, ideolojik aygıtları elinde bulunduranların fikirleri olmuştur. Ne doğa ne de toplum boşluk kabul etmez. Sizin dolduramadığınız alanları birileri gelir, kendi ihtiyaç ve keyfince doldurur.
Öte yandan terör ile mücadelenin en önemli mevzisi, teröre bulaşmamış olan kitleleri, terörle mücadele etmenin ''gerekliliklerine ikna''etmektir. Sadece bu yanıyla mesele asla ihmal kaldırmaz. Sizin etkileyemediğiniz insan kaynağını terör örgütleri bilenen kitle iletişim araçları vasıtasıyla etkileme yoluna giderler. O zaman da salt güvenlik politikalarıyla çökertmeye çalıştığınız terör örgütleri, her gün yeşeren yeni mantar gibi, insan kaynaklarını çeşitleyip güçlendirebilirler. Terörle mücadele de silahla teröristin manevra alanının daraltmak ne kadar hayati bir çabaysa, o oranda terör örgütlerinin inandırıcılık ve sözüm ona meşru gerekçelerine medya aracılığıyla karşı koyup iplerini pazara çıkarmak o kadar gerekli ve zorunludur.
Kırk yıldır sürdürülen terör karşıtı mücadeleden kelimenin en kesin anlamıyla henüz net bir sonucun alınmamış olması, terör ile mücadelenin kurumsal anlamda ideolojik ve kültürel araçlarla istikrarlı biçimde desteklenmemiş olmasıdır. Her mücadele topyekün ve o mücadelenin içerdiği bütün alan ve araçları kapsamak gibi bir zorunluluğu var. Çünkü terörle mücadele sadece sonuçlar üstünde sürdürülen bir mücadele değil, aynı zamanda terörü doğuran nedenlerle de yapılan çok ''yönlü çok pusulalı ''bir mücadeledir. İdeolojik düzeyde inandırıcı olmayan dolayısıyla halkı etkilemeyen ve asgari düzeyde bile olsa, sistematik ikna kabiliyeti geliştiremeyen bir mücadele o büyük zaferi garantileyemez.
Bilindiği gibi artık Kürt halkı PKK'nin direniş çağrılarına eskisi gibi katılım göstermiyor. Daha önceleri şehri harabe yerine çeviren katılımlar, artık yüzlerle sayılabilecek rakkamlarla sınırlı hale geldi. Bu, toplumun değişim eşiğinde olduğunu gösterir. Bu durumu çok ciddiye almak gerekir ve hiç duraksamadan bu durumu güçlendirecek tedbirler almak lazım gelir. Terör ile mücadele sadece devletin görevi değildir. Bu terörden rahatsız olan bütün toplum da bu mücadelenin içinde yerini almalıdır. Peki ama nasıl? Devlet, toplumun terörle mücadele arzusuna ciddi değer biçmeli ve toplumun terörle mücadele edebilmesi için ona imkan ve kulvar açmalıdır.
(Devam edeceğim)