Her toplum gibi biz de arabayı seviyoruz. Recaizâde Mahmut Ekrem'in Araba Sevdası romanı Batılılaşma hikayemizde araba tutkusunu öne çıkarır. Aslında motorlu bir araba yoktur ortada. Atların çektiği körüklü şık bir landon vardır romanda. Mirasyedi Bihruz Bey, Perîveş Hanım'a bindiği bu güzel ve çekici arabadan dolayı aşık olur.
Söz yazarlarımız otomobili ihmal etmez. Bir gün Münir Nurettin Bey, Vecdi Gönül'ün güftesini besteler ve uzun yıllar dillerden düşmez: "Otomobil uçar gider / Gönlüm gibi geçer gider / Ben talihin peşindeyim / Talih benden kaçar gider...
Yeşilçam'ın hemen her döneminde otomobil öne çıkar. Sarı Mercedes'ten Muhsin Bey'e otomobille-karakter arasında bir statü ilişkisi kurulur.
Bizde araba statü belirleyen, makam ve mevkinizi yansıtan, zenginliğinizi gösteren bir araçtır.
Binlerce yıl bindiği atı terk eden modern insan için araba giderek bir arzu nesnesi haline dönüştü.
Ülkemizde 1970'lerde giderek yaygınlaşan otomobiller 2000'lerde hemen her eve girmeye başladı. Lüks olmaktan çıkıp bireysel ulaşım aracı haline gelen otomobiller özgürlüğün, bireyselleşmenin de göstergesi oldu.
Eskiden arkasına maşallah yazılan, dikiz aynasına nazar boncukları takılan arabalar bu toprakları yansıtıyordu. Kimi zamanlar arka camda çok amaçlı mesajlar vermeyi seviyorduk. "Huzur İslam'da, Atam İzindeyiz, O Şimdi Asker..."
O günlerde kimin hangi renk ne marka araba aldığı mahallenin gündemindeydi. Mahallede az sayıda araba olurdu. Hastaneye, cenazeye giderken komşunun kapısı çalınırdı.
Sokağa girip çıkarken görgüsüzlük de olsa mutlaka korna çalınırdı.
Şimdilerde müşterileri kapmak için onlarca marka, farklı stilde ve renkte üretim yapıyor. Gençler bir işe girer girmez araba almanın hayalini kuruyor. Araba artık modern hayatın bize dayattığı bir zaruri ihtiyaç.
Dünyadaki otomobil endüstrisinde söz sahibi olmak isteyen milletimiz için "Devrim" hikayesinin başlamadan son bulması çok acı bir hatıra olarak yüreğinin derinliklerinde bir yumru idi. Attan inip arabaya binen bu millet ezikti, mahcuptu.
Amerikan arabası, Alman arabası, İngiliz, İtalyan, Fransız, Japon, Rus... herkesin arabası vardı.
Bizim niye yoktu.
Gittim, Gördüm
29 Ekim sabahı TOGG fabrikasına gittim. Yerinde gördüm. Parıldayan gözleriyle mühendislerle konuştum. Teknisyenlerimizin heyecanlarını hissettim. Onlar bu ülkenin evlatlarıydı. 1300 çalışanın emeği ve alın teri artık sonuç vermişti.
Mühendislerimiz bir otomobilden fazlasını üretmişlerdi. Karşımızda bir akıllı cihaz vardı. Sürdürülebilir dünya için elektrikli otomobil devriminin öncü ülkelerinden biri oluyorduk.
Gürcan Karakaş tecrübeli bir mimarbaşı adeta. Azimli, planlı, çalışkan bir CEO. Devrim ve TOGG arabalarının önünde basın açıklamasını yaparken göz göze geldik. Kendini zor tutuyordu ağlamamak için.
Programda Rifat Hisarcıklıoğlu ortaklar adına çok güzel konuştu. Babayiğit ortakların fedakarlığı ve desteğini ifade ederken Cumhurbaşkanı Erdoğan'a özenli bir dille teşekkür etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan' ı son aylarda hiç bu kadar mutlu görmemiştim. Bir milletin hayalini gerçekleştirmenin coşkusu vardı gözlerinde. Türkiye Yüzyılı'nı YeniLig'e taşıyan bu akıllı cihazın arkasında durduğu için Devrin otomobili banttan inmişti.
TOGG hikayesi başlı başına özgüvenini kaybetmiş bir toplumun yeniden canlanmasıdır. Bir gün TOGG alsak da alamasak da yollarda gördüğümüz her TOGG bizimmiş gibi heyecanlanacağız.
Ne mutlu ki Cumhuriyetimizin 99. yıl dönümünde Devrim'den TOGG'a bizim hikayemize tanık oldum. Bu otomobil uçar gider... Yeter ki kıymetini bilelim.