Başbakan Erdoğan’ın dün yaptığı bu çıkış Türkiye’de ve Avrupa’da derin yankı buldu. Yıllardır özellikle Gümrük Birliği elbisesinin dar gelmesinden sıkıntı çeken bizler, “sonunda kurtulacağız” ümidine kapılırken, Türkiye’de yüz yıldır “yerleştirdiği” menfaat odaklarını ve imtiyazları kaybedeceklerini anlayan Avrupa ülkeleri de, aynı oranda paniğe kapıldı...
Sevgili dostlar, oynanan oyunun ne kadar büyük olduğunu anlatmak adına birkaç detay vermek istiyorum; bir AB Parlamentosu düşünün milletvekillerinin bazıları “Erdoğan istifa” sloganı atarken, Türkiye ile ilgili vekiller şu açıklamayı yapıyor; “Türkiye AB’ye yaklaşmak istiyorsa, Erdoğan’dan uzaklaşmalı”...İSTEMİYORUZ, YETER KANIMIZI EMDİĞİNİZ! Biz, ülke olarak size ve çıkarlarınıza “DUR” diyen, sizin istediğiniz gibi at oynatmanıza engel olan Başbakanımızı istiyoruz... Aldığınız ne kararın, ne de yaptığınız konuşmaların bizim için değeri ve manası yok! BAŞKA KAPIYA!
Sevgili dostlar, kısa bir süre önce Zafer Çağlayan’ın “Gümrük Birliği” çıkışına değinmiş ve özellikle ÜRETEN Türkiye için nasıl bir pranga olduğunu birkaç cümle ile ele almıştım... Bir ülke düşünün malları şartlı serbest dolaşabiliyor, pazarına her türlü mallar 27 ülke tarafından istendiği gibi dolaştırılabiliyor, bankacılık sisteminde AB sermayesi önemli bir yer tutuyor AMA o ülkenin üreticileri, şirketleri, sermayesi TAM ÜYE olmadığı için DOLAŞAMIYOR! Fuar oluyor, mallar gidiyor, sahipleri vize peşinde helak oluyor! Diğerleri ellerini kollarını sallayarak Türk pazarında at koşturuyor... Türkiye’den başka “Gümrük Birliği’ne dahil olup” bu şekilde üreticisini bu çarka kaptıran başka bir ülke yok!
Sonuç 1: Gümrük Birliği “Bizans sınırları içindeki sermaye” için bulunmaz nimet. Onların vize, dolaşım, menzil, kredi gibi sorunları yok! AB ülkeleri gibi Türkiye’nin orta ve küçük sermayesi üstünde bu sayede hegemonya kuruyorlar... Bir örnek vereyim; bir Türk şirketi, bir İspanyol şirketi ile rekabet ediyor. Diğer şirket istediği gibi Türk pazarında dolaşırken, Türkler vize derdinde olduklarından orada pazarlama bile yapmaya gidemiyorlar. AB kökenli bir banka iki şirketle de çalışıyor, Türkiye’deki satın aldığı banka ile Türkiye’de, Ana Banka ile orada kredilendirme yapıyorlar. İspanyol şirketi, daha büyük müşteri olduğu için “rakibinin” kredisini kestirmeye kadar gidebiliyor. Sonuçta ne oluyor? Türk şirketi üretim rekabetini bırakıp, İspanyol şirketin ithalatçısı oluyor... Böyle açılmış davalar var, ben de dahil oldum ve yıllarca izledim...
Sonuç 2: Konu hakkında tavrım 10 yıldır aynı ve benim vatandaş olarak hayalim olanı, Erdoğan bana veriyor! Bu noktada 2004 yılında Radikal’de yazdığım yazıdan bir alıntı yapmak istiyorum;
“...AB üyelik sürecinde, yıllar önce, sistemin hiçbir yönetim kademesinde olmadan kabul ettiğimiz gümrük birliği acaba bize ne gibi zararlar verdi veya ne gibi yararlar sağladı? 1- Bugün uyguladığımız Gümrük Birliği denilen kavramın özü Osmanlı’nın çöküş sürecinde imzaladığı Baltalimanı Ticaret Anlaşması ile aynıdır. Yönetime dahil olamazsın sana sadece zayıf sanayi ve bankacılık sistemin ile kredi dahi üretemediğin KOBİ’lerini vahşi bir ticaretin kollarına bırakmak kalır... 2- Üçüncü ülkeler ile serbest ticaret yapamazsın. Üyelerin yaptığı anlaşmalar doğrultusunda kendi gümrük haklarından vazgeçmek zorunda kalırsın... Karar mekanizmalarına yön veren üye ülkelerin üçüncü ülkeler ile doğabilecek hakları saklı kalırken, sen o haklardan da yararlanamazsın... Bu noktadan itibaren size daha somut bir delil ortaya koymak ve basınımızda pek yankı bulmayan bu haberi yorum yapmadan AA’dan aynen aktarıyorum: A.A - 25/02/2004: AB Mahkemesi, GB nedeniyle zarar ettiğini öne süren bir Türk şirketinin yaptığı başvuruyu kabul etti. Başvuruda, AB ülkelerinin tam üye olduktan sonra GB uygulamalarına geçtikleri anımsatılarak, bu ülkelerin geçiş dönemi boyunca ve halen birliğin tüm mali avantajlarından yararlandıklarını belirtti. Türkiye’nin AB üyesi olmadan Gümrük Birliği’ni kabul ettiğini kaydeden başvuruda, Türkiye’nin GB ile sadece AB ülkelerine değil, aynı zamanda ortak gümrük tarifeleri ile Çin gibi ülkelere de açıldığı kaydedildi. Başvuruda, Türkiye’nin GB ile gümrük, vergi, harçlar ve gümrük fonlarından oluşan gelirlerinden vazgeçtiği anımsatılarak, bu şekilde oluşan gelir açığını AB’den gelmesi gereken mali destekler ile kapatamadığı, AB’ye üye ülkelerin vetoları sebebiyle bu yardımları alamadığı ve yüksek faizle iç borçlanmaya gittiğine dikkat çekildi...”
Sonuç 3: Sorun sadece Gümrük Birliği de değil. Vize gibi “asla kabul edilemeyecek” başka bir saçmalık var ve AB yıllardır hukuksuz olarak Türk vatandaşlarına tam anlamıyla işkence ediyor... AB ülkeleri 1970’te imzalanan ve 1973’te yürürlük kazanan Katma Protokol gereği Türk vatandaşlarına vize kesinlikle uygulayamaz....
Son söz: YETER! AVRUPA, HADDİNİ BİL! Avrupa Parlamentosu çatısı altında oynanan tiyatro ve kaleme alınan metin bile son 13 günde Türkiye üzerinde uygulanan senaryoyu açıkça ortaya koyuyor!