1964 yılıydı, anneme ülser teşhisi konulmuş ve mutlaka ameliyat olması gerektiği söylenmişti. Annem ameliyatı reddetmiş, komşuların önerdiği sarı kantaron yağı ve kudretnarı yağını hazırlayarak her sabah aç karnına yarım kahve fincanı içerek ülserini tedavi etmişti. Sanırım bu, bir ortaokul öğrencisi olarak bitkisel ilaçlarla ilk tanışmamdı. Daha henüz bir meslek seçimi yapmadığım bir dönemde şahit olduğum bu olay, belki de benim halk ilaçlarının etkinliği üzerinde araştırmalar yapan bir etnofarmakolog olmamda rol oynamıştır!
O yıllarda mide asidini etkin bir şekilde baskılayabilen asitlik düzenleyici ilaçlar henüz keşfedilmemişti. Mide asidini baskılamak için ilaç seçenekleri sınırlıydı (bazı antisekretolitikler ve alüminyum silikatlar, vd.). O dönemlerde yaygın uygulanan gastrektomi ameliyatlarının yol açtığı komplikasyonlar ise artık iyi biliniyor. Peki mide asidini sürekli olarak baskılamaya yönelik uygulamalar (H2-reseptör antagonistleri ve proton pompa inhibitörleri) ne kadar güvenli? Mide asidinin görevini göz önüne aldığımızda bu uygulamaların riskleri konusunda endişeler giderek artıyor.
BİLİM DE DOĞRULADI
Çalışma arkadaşlarımla deney hayvanları üzerinde yaptığımız araştırmada sarı kantaron bitkisinin çiçekli topraküstü kısımlarının midede ülser oluşumunu kuvvetle önlediğini gözlemledik (artan miktara bağlı olarak yüzde 83 ile yüzde 99 arasında önlüyor). Ardından yaptığımız çalışmalarla yağda çözünen bileşenlerinin (eter özütü) ülser oluşumunun engellenmesinde kuvvetli etkisi bulunduğunu ve ülser oluşumunda rol oynayan bir organizma olan Helicobacter pylori’nin gelişimini engellediğini tespit ettik. Yani annemin ülserini tedavi eden sarı kantaronun etkinliğini bilimsel olarak da ortaya koyduk. Bizden sonra başka araştırmacılar tarafından yapılan çalışmalarda da benzer sonuçlar gözlemlenmiş. Yeni yayımlanan çalışmalarımızda da sarı kantaron yağının deney hayvanlarında yaraların tedavisinde etkili olduğunu ve etkili bileşenin ‘hiperisin’ olduğunu tespit ettik. Ülserin de bir yara olduğu göz önüne alınırsa bu bulgular da ülserlerdeki etkinliğini destekliyor.
Burada önemli bir hususa dikkatinizi çekmek isterim. Annem sarı kantaron yağını hazırlarken sızma zeytinyağı kullanmıştı. Yapılan araştırmalar sızma zeytinyağı içinde hazırlanan sarı kantaron yağının etkili olduğunu, ayçiçek yağıyla hazırlandığında ise etkisiz kaldığını ortaya koyuyor. Ne kadar ilginç, değil mi?
KIRİĞDESİ YAĞI KULLANAN VAR
Ülser çalışmalarımızda incelediğimiz bir diğer bitki ise kıriğdesi (veya yalancı iğde) meyvelerinden hazırlanan yağ. Bir Azeri hekim bu yağı bize getirerek Azerbaycan’da ülser tedavisinde kullanıldığını söylemişti. Yaptığımız araştırmada bu yağın deney hayvanlarında ülser oluşumunu yüzde 66.5 ile 95.2 arasında önlediğini ve yağda çözünen bileşenlerinin (beta-sitosterol ve karotenoitler) etkili olduğunu tespit ettik. Yine bizden sonra yürütülen çalışmalar da aldığımız sonuçları destekliyor. Çinli araştırmacılar bu yağın mide mukozasının yenilenmesini sağladığını ileri sürüyor.
Yürütülen yeni bir çalışmada içerisinde sarı kantaron yağı ve kıriğdesi yağı bulunan bir formülün etkinliği araştırılmış. Deney hayvanlarında oluşturulan deneysel ülserlerde bu iki yağın belirli orandaki bir karışımı ile yüzde 99.7 gibi yüksek bir başarı sağlanmış.
Sonuç olarak, etkinliği deneysel ve klinik olarak ortaya konulmuş bu ürünlerle kısa süreli uygulamalar olumlu sonuç sağlayabiliyorsa sürekli olarak mide asidini yok etmeye çalışmak ne derece gerçekçi!