Neslihan Kurosawa ve kızı Emily Esra Kurosawa’nın hikayesi, ‘Kızım Olmadan Asla’ adıyla bilinen bir anne ve kızının İran’dan kaçış hikayesine epey benziyor.
Neslihan Kurosawa’nın ailesi 1970 yılında Avustralya’ya yerleşmiş. Aslen İstanbullu bir aile. Neslihan Hanım 1978’de 15 yaşındayken Avustralya’ya yerleşiyor. Hayatını bu ülkede kuruyor ve dil öğreniyor, çeşitli işleri deniyor ve tercümanlıkta karar kılıyor. Avustralya’dan ülkem diye söz ediyor. Çünkü bu ülkenin yurttaşı, hayatının en güzel yılları Avustralya’da geçmiş. Burada evlenmiş ve kızı Emily Esra bu ülkede doğmuş. Çok zeki ve başarılı bir genç kız Emily Esra. Fransızca ve İngilizce biliyor. Her şey yolunda giderken, Avrupa’da son zamanlarda başlayan yabancı düşmanlığı ve İslamofobiden maalesef Avustralya’da yaşayan ve bu ülkeye sonradan gelip yerleşmiş insanlar da nasibini almış. Anne-kızı iki yıl önce Antalya’da tanımıştım. Aynı otelde kalıyorduk. Neslihan Hanım’la uzun sohbetlerimiz oldu. Türkiye’den 14 saat uçak yolculuğu mesafesinde bir ülkede yaşıyor olmasına rağmen, Türkiye’de olup bitenleri yakından takip ettiğini görmek beni doğrusu şaşırtmıştı. Geçen hafta telefonla arayıp Ankara’da olduğunu söylediğinde, bu kış zamanı Ankara’da ne işi olabilir diye merak ettim. Buluştuk ve anladım ki, Avustralya’da kalmak çok zorlaştığı için, kızını alıp Ankara’ya gelmiş.
‘Sesimi buradan duyuracağım’
Anlattığına göre ne fazla tanıdığı vardı Ankara’da, ne de akrabalarından kimse kalmıştı. Anne-kız bir otele yerleşmişler, Ankara’nın soğuğuna alışmaya çalışıyorlar. Neslihan Hanım “Avustralya’da havalar şimdi 30 derece, alışkın değiliz Emily ile böylesi soğuk havalara” diyor.
“Avustralya’ya gitmekten ve hayatımı orada kurmaktan hiç pişman değilim, orası benim ülkem” diyor Neslihan Kurosawa. Ama yaşadığı tatsız hadiseler onu canından bezdirince almış kızını Ankara’ya gelmiş. Tek amacı var. Avustralya’da duyuramadığı sesini, Türkiye’de duyurmak ve uğradığı baskıların hukuk yoluyla hesabını sorabilmek. Korkmadan ve endişe duymadan ülkem dediği Avustralya’ya tekrar ve güven içinde dönebilmek.
Son iki ay içinde Başbakan Julia Gillard, Aborjinler’den ve Sidney’de altar boys dedikleri, kilisede belli bir yaşa kadar hizmetli olarak görev yapan çocukların cinsel istismara uğramasından ötürü Katolik kilisesinden özür dilemiş. Neslihan Hanım Başbakan Julia Gillard’dan, aynı özrü, ırkçı saldırılara uğrayan Avustralya’nın yurttaşlarından da dilemesini talep ediyor.
Kurosawa’lara Avustralya’da yapılan kötü muameleler ve uğradıkları haksızlıklar Neslihan Kurosawa’nın İnsan Hakları Komisyonu’na avukatı Şerife Gül Arıma vasıtasıyla sunduğu belge ve bilgilere göre şöyle sıralanmış:
‘Mağduriyetimizi giderin’
1. 2004-2005 tarihlerinde isimlerini ve rütbelerini bildiği kişilerce şahsına telefonlarla sürekli rahatsızlık verilmiş, tehdit edilmiştir. Şikayetlerini Federal Polis, Ombudsman ve Başbakanlık seviyesinde ilgili birimlere iletmiştir. Ancak şikayetçi olduğu kişilerin kendisine dava açması ile son derece mağdur edilmiş ve açtığı karşı davayı kazanmıştır. (Mahkeme detayları 1109/ 23/ 2004 North Syney Local Court)
2. 2007-2008 tarihlerinde başvurucuya kızını kendisinden ayırmak üzere - uzaklaştırma davası açılmıştır. Mahkemede Children’s /court Sydney Australia da görülmekte olan dava kendisine 50 bin dolara mal olmuş ve orada yaşadıkları sebebi ile ilk adresinden taşınmak zorunda kalmıştır.
3. Kızının okulunu ve adreslerini değiştirmelerine rağmen, hiçbir şeyin değişmediğini anlatan başvurucu, Avustralya’da kendisi dışında pek çok kimsenin de ırkçı uygulamalara ve insan hakları ihlallerine maruz kaldığını, birçok kişinin kasıtlı olarak kaybettirildiğini, çocukların ailelerinden zorla alınmaya çalışıldığını beyan etmektedir. Ciddi maddi kayıplar yaşamış, çocuğunun eğitim hayatında büyük sıkıntılar yaşamışlardır.
Sonuç olarak, Neslihan Kurosawa ve kızının Avustralya’da yaşadığı mağduriyetlerin araştırılması ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak orada kendisinin korunması için gerekli tedbirlerin alınması hususunda kurumunuzun gerekli hassasiyetleri göstereceğinize inanıyor, konuyu takibinize sunuyoruz. 07.01.2013 Av. Şerife Gül ARIMA
Qasimlo cinayeti
Geçen hafta İran bağlantılı Abdurrahman Qasimlo cinayeti için yazdığım yazıya Almanya’da yaşayan Kürt aydını Şerif Öncü, aynı şekilde Berlin’de öldürülen İran-KDP Genel Sekreteri Dr. Şerefkendi cinayeti için önemli bir katkıda bulundu, okurlarla paylaşıyorum: ‘Suikastın işlendiği restoranın adı olduğu için Mykonos davası olarak adlandırılan, Dr. Şerefkendilerin davasında, tetiği çeken Kazım Darabi isminde bir İranlı ve Yusuf Amin isminde bir Lübnanlı’nın yanı sıra İran yönetimi yargılandı. Zaten bu davayı önemli kılan da başsavcı ve hakimlerin suikastın arkasındaki gücü ve bağlantıları bulma, açığa çıkartma ısrarı ve kararlılığıdır. Hem dönemin Alman hükümeti hem de istihbarat daire başkanı suikastın, yakalanan yukarıda isimlerini andığım iki kişi ile sınırlandırılması için mahkemeye büyük baskı yaptılar. Mahkeme heyeti baskıları kamuoyuna yansıttı ve kararlı tutumunu sürdürerek, suikast emrinin İran devlet bakanı Ali Fallahiyan tarafından verildiğini ve dönemin Cumhurbaşkanı Rafsancani’nin de bu suikastı onayladığı yönünde karar verdi. Darabi, Amin ve kendilerine yardım eden başka biri de cezalandırıldılar.’