Adı Mehmet…
Üç yaşında…
Ailesi Balkan Türk’ü. Yıllar önce Makedonya’dan İsveç’e göçmüşler.
Mehmet İsveç’te doğmuş,
Geçtiğimiz günlerde İstanbul’a geldi küçük Mehmet.
Bayrampaşa’daki akrabalarının yanına yerleştiler.
İlk gece sabah ezanı okunmaya başladığında uyanır Mehmet. Başlar heyecanla, mutlulukla bağıra bağıra evin içinde koşmaya…
Sesine anne-babası korkuyla, endişeyle uyanır.
“Ne oldu Mehmet?” diyene kadar Mehmet bütün odaların kapısını tek tek açar, bakar.
Sonunda umutsuzca anne-babasına dönüp sorar. “Anne, nerededir hoca?”
Eve yakın camiden gelen ezan sesine o kadar yabancıdır ki yavrucak, hocanın ezanı evin içinde okuduğunu zanneder.
Mehmet ile Istanbul’u gezdik. Pierre Loti’ye çıktık. Mehmet küçük elleriyle o muhteşem manzaradan bana tek tek camileri gösterdi. “Bak! Cami!”
Bir çocuğun üç yıllık ömründe ezan sesine hasret kalması, cami silüetine özlem duyması ne demektir bilir misiniz?
Ben bilemedim.
Babası o “Sabah namazında hocayı evde arama” hadisesini anlattığında olayın ertesi günüydü. Gülümseyerek anlattı babası, kendisi biliyordu çünkü oğlunun neye hasret olduğunu.
Sözüm kendim gibi hasret cahillerine…
Bilemeyiz belki yabancı bir bayrağın gölgesinde yaşamayı.
Bilemeyiz ezan sesine, anadilde konuşan bir insan sesine hasret kalmayı.
Bilemeyiz televizyonda “Türkiye” dendiğinde kalbin hızla çarpışını.
Bilemeyiz “oturma iznim bitmiş mi?”, “Çalışma iznime şu kadar kaldı” gerginliklerini.
Bilemeyiz Ramazan ayında bir Ramazan pidesine, bir güllaca, kalabalık bir iftar sofrasına hasret kalmayı.
Bilemeyiz memleket toprağının, taşının kıymetini.
Ama bazı şeyleri de çok iyi biliriz.
Mesela ne yapılırsa yapılsın beğenmemeyi, bir kusur bulmayı,
Her işi uzmanından çok bilmeyi,
Az ile yetinmemeyi, şükretmemeyi,
Yaşadığımız toprakları emanet gibi değil, babadan miras gibi hoyratça kullanmayı,
Gücümüzün yettiğine gücümüzü göstermeyi,
Gücümüzün yetmediğine el pençe divan durmayı,
Pusu kurmayı, kuyu kazmayı, sırta basıp üste çıkmayı.
Sorumluluktan kaçmayı, sorumluluğu üstlenip elinden geleni yapanda kusur aramayı.
***
Üç yaşındaki Mehmet’in hasret kaldıklarına hasret kalmadan uyanmamız gerek.
Elimizdekilerin, tarihin bize emanet ettiği değerlerin kıymetini üç yaşındaki Mehmet kadar bilebilmemiz gerek.
Kendimize gelmemiz gerek.
Bizim göğüs kafeslerimize Mehmet yürekleri gerek!