İkinci AK Parti dönemi Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı ve Ahmet Davutoğlu’nun Başbakan olmasıyla resmen başladı. Yeni Türkiye dönemi de bu vesileyle başlamış oldu. Bu sürecin damgası da, ‘Yeni Türkiye’ markasının lansmanıyla da tescillendi. Üzerine konuşuldu, çizildi, kurucu iki irade olan ‘Selçuklu’ ve ‘Osmanlı’ motifleriyle bezeli ‘modern’ bir logo ve ‘potansiyeli keşfet’ motto’su artık bütün dünyada arz-ı endam edecek. Bu marka, 12 yıldan beri birçok eşik atlamış, Türkiye’nin potansiyelini keşfetmiş olan yeni ‘kurucu irade’nin zihninden çıkmış bir manifestonun ürünü. Bu farkındalık, bu lansman ve bu yeni logo büyük bir fırsat. Sürdürülebilir olup olmayacağını yaşayarak öğreneceğiz. Şahsen umutluyum ve Türkiye’nin ‘marka’ bilincini ortaya çıkarmasını da gönülden diliyorum. Madem bu şekilde düşünüyorum, birkaç tavsiye ve öneride bulunmak isterim. Geçtiğimiz 12 yıllık AK Parti döneminde, yazar buna ‘son kurucu irade’ diyor, Türkiye ortalama yüzde 5 büyüme göstermiş, tarihin en yüksek ihracat/ithalat rakamlarına ulaşmış, TL’yi sıfırdan arındırıp yeni bir kimlik kazandırmış, gelir seviyesinde tarihi bir rekora imza atmış, Cumhuriyet döneminin toplamından daha fazla yol, ray ve havaalanı yapmış, açılış töreni haberi sayısı açılış töreni sayısını katlamış, artık Türkiye gençlerin hayallerini gerçekleştirmesine müsaade veren bir algıda ‘yeni fırsatlar ülkesi’ haline gelmeye başlamış, ülkeye ‘inanmışlık’ yaratılmıştır. Herşey bir yana, önemli olan ‘inanmışlık’tır. Bunun için, yeni iradeye teşekkür etmek boynumuzun borcu. Tavsiye ve önerileri de bu borcun bir parçası olarak düşünülmelidir. Geçelim.
Son yıllarda en çok konuşulan konulardan bir tanesi ‘babayiğit’ meselesi, daha doğrusu döngüsü. Konu, yerli otomobil ve bunu yapacak kişi/kurum. Aklıma burada ‘İsveç’ orijinli Saab ve Volvo marka otomobil geliyor. Acaba, bu firmayı satın almayarak hata mı yaptık. Kanaatim bu yönde. Bu ikili, daha sonra Çinli yatırımcılar tarafından hemen kapılmış ve hazır marka değeri ile Çin ekonomisine direkt katkı sağlamıştır. Bu iki markanın kaçırılması, 2000-2012 yılları arasında verilmiş bir talihsiz karar olarak tarihteki yerini alacaktır. ‘A’ sınıfı marka değeri hazır bu ikilinin üzerinde bugün yeni ‘Turkey’ logosu olacaktı. Türkiye, eğer otomotiv sektöründe yeni bir marka yaratmak istiyorsa, bunu elektrikle çalışır motorlu araçlar üzerinde değerlendirmelidir. İlk tavsiyemiz bu olsun. İkinciye geçecek olursak, o da kendi uçağımızı üretme çabasıdır. Bence bahtsız bir girişim bu. Dünyada üç, bilemediniz dört uçak motoru üreten şirket var. Bunların yanına yeni bir şirketin oluşması, neredeyse imkansız. Bizler her ne kadar kendi uçağımızı üretmek istesek de, bu kaporta ve iç dizaynın ötesine geçemeyecektir. Dolayısıyla yüzde 100 yerli demek mümkün olmayacaktır. Ama yine de bu yönde yapılan her türlü çalışma Türkiye ekonomisine direkt katkı getireceği için, bu projenin sürdürülebilmesi yeni Türkiye’nin olmazsa olmazıdır. Bu proje Türkiye’de katma değeri yüksek bir sektörün doğmasına vesile olacaktır da, onun için. Benzer bir proje, sağlıkta birçok engeli aşmış Yeni Türkiye’de ‘sağlık teknolojisi’ için de düşünülmelidir. Gelişmiş ülkelerin bilgi ve bilime dayalı üretime yatırım yapması gerektiğini anlatmaya gerek yok sanırım. Diğeri tarım. Türkiye ve dünya için bu sektör, teknolojide ilerlenmesi gereken bir sektör. Nüfus hızla artıyor, yaşama alanı artıyor, tarım arazileri azalıyor. Dengeyi sağlamak ve aynı zamanda bir ‘tarım ülkesi’ olarak gelecekte de anılmak istiyorsak, bu yönde Ar-Ge’ye bir an önce başlamalıyız. Türkiye, bu sektöre geçen 90 yıldan daha fazla yatırım yapmalıdır. O sebepten, hemen her yazımızda ‘inovasyon’, ‘ar-ge’, ‘üniversite’ deyip duruyoruz. Başka mesele, ‘dijital ekonomi’. Her zaman ‘online’ olan bir ülke olmamız gerektiği. Dünyanın ‘dijital kapsamda’ geldiği noktaya çarçabuk ulaşmak ve genç girişimcileri, dijitale doğan ve orada yaşayan gençleri kucaklayıp, bu ortama bir an önce adapte olmak. Teknolojiyi bu yöne de çevirip, sanayiyi biraz da buna enkarne etmek. Ve en önemlisi, yeni logodaki sekiz bileşenin içini doldurmak. Yükseliş. Sinerji. Buluşma. Doğu-batı. İnovasyon. Birliktelik. Harmoni. Teknolojiyle, dijital ekonomiyle, global ölçekte yeni markalarla, medeniyet tasavvurumuzun yeniden ön plana çıkarılmasıyla, Ar-Ge ile, inanmışlıkla, tavsiye ve önerileri dikkate almakla bileşenleri bir araya getirebiliriz.
Apple’ı ele alalım. Üzerinde yükseldiği toprakların bütün bileşenlerine sahip. Belki, onu da geçmek üzere. iPhone 6 ile yeniden sahnede. Herkes neredeyse bir yıldır bunun çıkmasını, hatta lansmanını bekliyor. Sanki, BM toplanacak ve dünyada herkesi etkileyecek bir karar alacak gibi. O denli etkili. BM’nin, NATO’nun her bir toplantısını protesto eden güruh bile iPhone 6 kuyruğunda. O denli kasıp kavurucu. Nedir Apple’ı bu hale getiren. Yıllık cirosu mu? Şirket değerinin Türkiye’nin borçlarını kapanmasına yetecek düzeyde olduğu mu? Bilgiden tam olarak emin olmamakla birlikte, saniyede üretilen iPhone sayısının, dünyada doğan bebek sayısını geçmesi mi? AppStore’un tüm paydaşlarıyla neredeyse bir ülke kadar değerli olduğu mu? Nedir. Bu konuyu, bir sonraki yazıda ele alalım derim. Tavsiye ve önerilere de devam edeceğiz. Neden Türkiye’nin teknolojik bir markasının olmayışından da dem vuracağız. Unutmadım, Türkiye’nin marka değeri konusunu kaldığımız yerden sürdüreceğiz.Ve şu soruyu sorup cevabını alacağız. Türkiye’nin en tanınmış markası Recep Tayyip Erdoğan ve THY ise bunun katma değerini biliyor muyuz? Ya da şöyle sorayım, bu ikisinin değerini biliyor muyuz? Bekleyelim, görelim.