Sene, 1995. Kanal D haberin başındayım, Şanar Yurdatapan geldi. Devlet Güvenlik Mahkemesi, birden fazla yazarın yazılarından oluşan bir kitabı yasaklamış, hatta imha kararı almış, kararı kınayan bir metin için imza topluyor. “Derhal imzalarım” dedim, “Ama bir koşulum var. Kitabı okudum, iki yazarın yazıları açıkça terörizmi destekler mahiyette, ben bu tür yazıları fikir özgürlüğü kapsamında görmüyorum, şerh düşerim.” Kabul etti, imzamın altına “Terörizmi destekleyen görüşleri fikir özgürlüğü kapsamında görmüyorum” yazdım, yaklaşık 400 “aydın” o kampanyada DGM’de yargılandı savcı bir tek beni çağırmadı.
Anıyla yüklü girizgahın nedeni şu: Fikir özgürlüğü, ifade edilen fikrin terörü, terör örgütlerini desteklediği, ırkçı, etnik, kültürel veya siyasi bir gruba dönük şiddet içerdiği an biter.
Bu ilkeye hayatım boyunca sadık kaldım.
Yani, Amerikan emperyalizminin büyütüp, üzerimize saldığı iki terör yapılanması PKK ve FETÖ’ye manevra alanı tanıyan fikirleri (!) fikir kabul etmem, üzerine giderim.
Bu konuda “Aman canım isteyen istediğini söyler” kolaycılığına sığınan bir liberal hiçbir zaman olmadım.
Kitabın ortasından konuşmamın nedeni, tarifi yapılmamış kavramların bir toplum için tehlikeli olduğudur, ben tarifimi yapayım, sosyal medya trolleri istediklerini söylesinler.
15 Temmuz ve FETÖMETRE’den rahatsızsan
Son dönemde iki tür insanı takip ediyorum:FETÖMETRE’yi başında bulunduğu kuruma sokmamakta kararlı, FETÖ ile mücadeleyi bilimsel zemine oturtan uygulamadan rahatsız siyasetçi, 15 Temmuz’u küçümseyip rahatsızlık belirten sözde aydın/kıymeti kendinden menkul kanaat önderi (!)..
İkisi de “kripto” kimliktir.
Mesela, müzik dünyasında Athena Gökhan diye tanınan Gökhan Özoğuz şöyle bir tvit atmış.
Değerli (!) “kanaat önderimiz” bir analizini aktarıyor: 15 Temmuz bir katliamdır, belirli bir kesimin bayramıdır, diğer kesim bu ruha ortak olmayacak.
Yani, ABD’nin 1 Dolar’lık askerlerine karşı direnmiş, şehitler vermiş milleti “geçiniz” diyor.
Şimdi, TSK içindeki bir grup askeri Perinçekçi ilan eden ifadenin benzeri sinsilikte bu lafı cevapsız bırakıp, Gökhan öyle düşünmüş ne yapalım mı diyeceğiz, karşımızda müzisyen kişiliğiyle onbinlerce genci tek mesajda etkileyecek bir portre var.
Demeyeceğiz. FETÖ’ye manevra alanı oluşturan lafları, tabii ki izleyeceğiz.
Mesela şöyle soracağız, “De bakalım Athena Gökhan, 15 Temmuz demokrasi ve bağımsızlık direnişi senin nerene battı?”
Oldu mu, oldu ama eksik kaldı…
Bir konuyu daha hatırlatacağız.
Optimar’ın TÜRKİYE’NİN NABZI-Temmuz 2019 araştırmasında bu milletin yüzde 57.6’sı 15 Temmuz gibi bir girişim halinde yine sokağa ineceğini söyledi, “Hayır çıkmam” diyen ise yüzde 28.6’da kaldı, “belirli bir kesim” dediğin hayli kalabalık yani…
Neden “sinsiliğin” üzerine gidiyorum, bu ikili fotoğraftan anlatayım.
Aslında iki fotoğraf da bir şahsa ait. Gökçe Fırat Çulhaoğlu, FETÖ’den tutuklu bir gazeteci (!)..
Sağdaki gerçek yüzünü, şakirt kimliğini, soldaki ise Türk Solu dergisinin başındaki Atatürkçü (!) solcu (!) halini gösteriyor.
Sağdaki adamdan, soldaki adamı yaratan, meydanlarda Atatürkçüleri bu adamın açtırdığı “Ordu Göreve” pankartının altında toplayan bir örgütten söz ediyoruz…
Derdimiz…
Milletin aynı yılan tarafından aynı delikten sokulmamasıdır…
Sessiz kalırsak, tarih affetmez…