Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “güzel şeyler olacak” dediğinden bugüne hayli zaman geçti.
Evet, güzel şeyler oldu, çok güzel şeyler oldu. Cumhurbaşkanı “güzel şeyler” derken barış süreciyle ilgili atılacak adımları kastediyordu.
Bütün provokasyonlara, PKK ve KCK’daki “barış da nereden çıktı şimdi” diyenlere, Kürtleri sokağa dökmek için eylem prodüksiyonu yapan Türk soluna, dün Kürtlerden yana gözüküp “AK Parti sizi kandırıyor” derken bugün “AK Parti Kürtlerle iş birliği yaptı ‘beyaz Türklere’ hayat hakkı tanımayacak” diyen sözde ‘liberal kanaat önderlerine’, Kandil’den, Rojova’dan bildiren, BDP sözcülüğüne soyunup sandıkta mührü CHP’ye basan Hasan Cemallere, Özal’a bir makaslık mesafede durup Erdoğan’ın gazetecilerle ilişkilerini sorgulayan Cengiz Çandarlara, Kürt sorununu dershanelerle, PKK’yı operasyon, KCK’yı ise toptan hapse tıkmak suretiyle ortadan kaldıracağını düşünen paralelcilere rağmen güzel şeyler oldu, olmaya devam ediyor.
Aradaki yol kazalarını, aktörü olmadığı hiçbir çözüme çözüm demeyenlerin mızmızlanmalarını, bu kötücül ve histerik ruh halinin Türkiye’ye maliyetini de hiç kuşkusuz hesaba katmak gerek.
Ama her şeye rağmen önümüze, işimize bakalım ve sadece Kürt sorununun çözümü adına değil; kendi geleceğini Türkiye’nin bir, bütün ve barış içinde olacağı bir gelecekte gören her kesimin barış içinde yaşayacağı bir ülke idealine su taşımaya devam edelim.
Bunu sınamak hiç de zor değil.
Dahası niyeti, arzusu bu olmayanlar her hareketleriyle gerçek yüzlerini açığa vuruyorlar. Deve kuşu misali o koca ifrazatlı gövdelerini artık saklayamıyorlar.
Bunun bir örneğini Cemaat medyasının başlattığı Ayasofya ibadete açılsın tartışmasında görüyoruz.
Diyalogcular ne der sonra?
STAR gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren geçen gün köşesinde Ayasofya tartışmasının tabiri caizse röntgenini çekti. Yani ilk bakışta ortalama Müslüman tavrının izharı gibi gözüken Ayasofya ibadete açılsın talebinin akılları sıra hükümeti ve Başbakan’ı zor duruma düşürmek için yazılmış bir senaryo olduğunu bir güzel ortaya koydu.
Olanın özeti şu: 17 Aralık’tan sonra Cemaat’in talimatıyla AK Parti’den istifa ettiği izlenimi veren Burdur milletvekili Hami Yıldırım’ın, TBMM Başkanlığı’na ilettiği “Ayasofya ibadete açılsın” talebi ve Başbakan’a yönelttiği “Ayasofya’nın açılması talebine bakalım ne diyeceksin” tonundaki soru önergesine Başbakan duyarsız kalırsa muhafazakar kesimin nazarında zor duruma düşecek. Yok, öyle yapmaz da “açıyorum” derse bu sefer de Batılı mahfillere izah edemeyeceği bir adım atmış olacak.
Neresinden bakarsanız Erdoğan köşeye sıkışacak! Nasıl plan ama?
Daha anlamamışlar, Erdoğan için bu kadar basit bir tuzağı, kuranın başına yıkmanın işten bile olmadığını...
Ki buna bile gerek yok; dedim ya kafayı kuma gömen zavallı deve kuşunun bahtsızlığı durumu...
Bu çocukça hamle şunu gösteriyor; Cemaat, kaybetmenin yarattığı travma ile büsbütün saçmalamaya başladı.
Bugüne kadar Ayasofya ile ilgili bir aktivizm sergilememişken, dahası dinlerarası diyalog aşkına Ezan’ı Muhammediye’nin Muhammed’ini bile ihmal edebiliyorken durduk yere bu Ayasofya aşkı nerden çıktı?
Yahudi ve Ermeni lobilerinin gücüne öykünerek yürüttüğünüz lobicilikle Başbakan’ın başını dara sokacağınızı, 17 Aralık darbesiyle düşüremediğiniz hükümeti artçı kumpaslarınızla zayıflatacağınızı ve Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasına mani olabileceğiniz zannediyor olabilirsiniz.
Peki, o çok önem verdiğiniz Batılı dostlarınız size sormayacak mı ne iş, nerden çıktı şimdi bu Ayasofya işi diye?
Yoksa hesabını baştan mı verdiniz, “bakmayın siz Ayasofya ibadete açılsın dediğimize, takiyye yapıyoruz, anlarsın ya” mı dediniz?
Tevili kabil nasıl olsa; baktınız iş sarpa sarıyor “biz kilise olarak ibadete açılsın dedik” der çıkarsınız işin içinden.
Anladık, sizde her yol var...
Yapamayacağınız şey yok!