Hafta içinde Ankara'nın 'gizli okyanusu' Prof. Hasan Tahsin Feyizli hocamızı ziyaret etmek nasip oldu. Kızı sevgili arkadaşım Binnur Feyizli ile TRT1'de güzel programlar yapmıştık, gözlerindeki parıldayan dehayı kimden aldığını Feyizli Hocamızı seyrederken fark ettim... Üstad Feyizli'yi, meal ve tefsir çalışmalarıyla tanırdık İstanbul'da, 'Feyzu'l Furkan'ı çok okumuşuzdur, lakin ruberu görüşmek ancak nasip olmuştu. Heyecanlıydım.
Hocamız bizi çok güzel karşıladı. Sevgili kardeşim Av. Figen Şaştım'ın manevi babası olarak gördüğü 90 yaşındaki bu hezarfen kişilikle 1 saati aşan ve su gibi içtiğimiz sohbetlerinde sadece gönlümüz değil aklımız, ruhumuz da açıldı... Figen'i hak hukuk mücadelesinin yılmaz savaşçılarından biliriz, Feyizli hocanın yanında bilgelere gönül vermiş talebeleri andırıyor.
Hocamız ilahiyatçı ve düşünür kimliğiyle bilinir, aslında bunun yanı sıra elektrik mühendisi ve mucit olduğunu da bir kütüphane ve çalışma odasına dönüştürdüğü salonunda fark ettim. Enerji sarfiyatında israfı önleyecek bir proje hazırlamış, Viyana'dan bir üniversite çalışmasına talip olmuş. Kendi değerlerimizden bihaber olmakla namlı bir milletiz vesselam. Renkli ışıklarla yaptığı tasarımları gece dinlendiği sıralarda açarmış, onları bize gösterirken, sanki arkadaşlarından söz eder gibi, heyecanlı ve mutlu olduğunu görmek öylesine etkileyiciydi ki. Dehalara has bir sükunet, vakar ve inanmışlık.
Konuşurken ara ara bizlere sorular da sordu. 'Sizler hukukçusunuz söyleyin bakalım, Kuran-ı Kerim zihinlere mi yoksa gönüllere mi inmiştir?' diye sordu bize. Edebiyatçı olduğum için sanırım, hemen 'gönüllere' diye cevap verince de, bunun uzun asırların yanlışı olduğunu, Kur'an'ı anlayabilmenin esas olduğunu, bunu da ancak akıl ve irade ile gerçekleştirebileceğimizi anlattı... 'Gönül edilgendir, etki altındadır' dedi, akıl ise, ancak tatmin olduğu zaman yönelir diye ekledi. Bizim sağlam irade sahibi Müslümanlar olabilmemiz için öncelikle aklımızı Kur'ani bilgiyle tatmin etmemiz gerekiyordu.
Önünde kocaman bir beyaz defter, bir kısmı bilgisayar çıkışlı, bir kısmı el ile aldığı notlar, kurşun kalem sanırım onun en büyük sırdaşı, gece uykusu gelmeden önce aklına gelenleri, sabah olur da unuturum diye, kalkmış not emiş. Küpürler, dosyalar, paragraflar, notlar, notlar... Hemen çekmecesinden çıkan birkaç kitaba göz attım, psikiyatri, iktisat, felsefe, düşünce tarihi ile ilgili kitaplar... Sürekli okuyor ve üretiyor Hasan Tahsin Feyizli Hocamız... Bitmeyen bir merak, bitmeyen bir aşk ve ince ince dokunan eserler...
'İnsanların çoğu doğrunun değil, nefislerinin peşindeler, bu da onları çıkmaz sokaklara götürüyor' diyor. Arada çalan telefonla konuşurken dikkatimizi çekiyor, 1985'ten bu yana devam eden bir hekimler çevresi ile buluşurmuş hocamız... Dile kolay 40 yıl devam eden bir okuma ve anlama grubu. Kuran'ı Kerim'i anlayabilmek adına okurlarmış... 'Kur'an, yolları aydınlatır' diyor bu sefer de... Bizim çağımızdaysa 40 yıllık dostluklar sanki ütopya gibi bir şeye dönüştü, profesyonel hayat ve kariyer dünyasının insanı köleleştiren başarıya endeksli tarzı yüzünden o kadar çok şey kaçıp gidiyor ki... Dostluklar, huzur, birlikte aydınlanmanın verdiği haz ve güç... Kaçırdıklarımız. Müthiş şeyler bunlar ve tabii samimiyet..
Prof. Feyizli'nin dikkat çekici bir başka yönü ise, kullandığı dilin modern bir dil olmasıydı, yani günümüz gençlerinin de kolaylıkla anlayabileceği, akademisyen olmanın da getirdiği açıklayıcı, nezaketli konuşmasıyla kuşak farkını ortadan kaldıran sihirli bir bakış açısına sahipti...
'Evrende hiçbir şey kendiliğinden var olmaz, var olan bir şey de kendiliğinden yok olmaz, demek ki her şeyi var eden Mutlak bir Allah vardır'
'İnsan, İslamlaştıkça insanlaşır'
'Küfür tek millet olduğunu ispat etti, İslam aleminin bir ve beraber olamayışının izahı zor'
Bu cümleler, konuşmalarından tutabildiğim manifestik pırıltılardan...
Toplumun derdiyle dertlenen, maddi gelişmişliğin tek başına değer olmadığını söyleyen, ahlaken ve manevi olarak iradenin güçlendirilmesinin ancak İslam terbiyesiyle kazanılacağını ifade eden bir düşünce insanı aynı zamanda. Çıkmak üzere olan kitabının tasniflerinden söz etti heyecanla... Üç 'T'... Tevhid, Takva, Tezkiye... Tezkiye yani kendi kendimizi gözden geçirip, sınamayla başlamamız gerektiğini söyledi...
Okyanusu çocukluğumdan beri merak ederdim. Kıyısına varıp, ilk kez ellerimi değdirdiğimde, büyük bir sükunet gibi hissetmiştim onu, büyük bir sessizlik, alçakgönüllülük, vakar, zamana şahitlik, tam olarak asla keşfedilemeyecek bir güzellik, uykum kaçmıştı o gece, gözleri hiç kapanmayan ve sürekli düşünen bir derinlik olarak okyanus, biraz ötemizdeydi işte.
Sessizce deviniyordu...