Ankara'dan ve Şam'dan gelen açıklamalar, uzun zamandır beklediğimiz temasa yaklaşıldığını gösteriyor. Türkiye-Suriye ilişkilerinin düzelmesinin birçok meseleyi çözeceğini ve çözümün bölgesel ve küresel siyasete katkı vereceğini uzun zamandır dile getirdiğimiz için ümitliyiz.
Yakın dönemde Suriye sahasında yaşananlar, küresel mücadelenin ilk kıvılcımıydı. Arap Baharı'nın etkisi en çok bu ülkeyi sarstı.
ABD'nin uzun zamandır Şam'dan beklentileri belliydi. Suriye'nin küresel ticaret pazarına açılması, Rusya etkisinden uzaklaşması ve İsrail ile Golan Tepeleri (su) sorununun çözülmesi temel başlıklardan birkaçıydı. DAEŞ-PYD (YPG) çatışmasının kurgulanması ise ABD'nin bölgedeki yeni üs projesinin bizi doğrudan ilgilendiren ayağıydı.
Irak ve Suriye'de yaşanan istikrarsızlaştırma süreci, İran'ın bölgedeki etkisini artırırken İsrail'in ve Körfez ülkelerinin Suriye üzerine odaklanmasını sağladı.
Suriye'de yaşanabilecek dönüşüm domino etkisi yaratabilirdi. Ancak bu planı bozacak hamleleri Putin yaptı diyebiliriz. 2011 Suriye krizine, 2014'te Kırım'ı ilhak ederek cevap veren Rusya, Esad'ın davetiyle askeri destek vererek her iki ülkede de etkisini gösterdi. Küresel satrancın iki kırılgan sahası Suriye ve Ukrayna olacaktı. Bu iki sahadan birbirine profesyonel savaşçı transferi gerçekleşecekti.
ABD'de Demokratların Obama ile başlattığı bu macera çok eskiye dayanıyor. 1970'lerden itibaren Türk basınında Suriye ile ilgili atılan manşetlere baktığımızda bu meselenin temellerini görmekteyiz.
Suriye'nin veya herhangi bir Ortadoğu ülkesinin demokratikleşmesi projesi, doğal gidişatında değil de müdahale stratejileriyle yapıldığında sonuç, teşbihte hata olmaz, Arap saçına dönüyordu. Irak, Afganistan, Suriye gibi süreçler bölgede ve ülkemizde ABD karşıtı kamuoyunu pekiştirdi.
2000'ler Türkiye modelinin doğal seyri içinde bölgeyi etkilediğini gösterdi. Türkiye'nin Erdoğan'la yaşadığı dönüşüm, bu coğrafyayı da etkileyecek ve iç talepler ortaya çıkacaktı. Ancak bu sürecin kolay olmayacağını ve çok daha uzun vadeye yayılacağını bilmek gerekiyordu.
Türkiye'de bölgeye ilgi duyan İslamcı elitlerin Batı merkezli okumalarının yetersiz kaldığını, bölgenin sosyolojik gerçeklerini ve siyasal sistemlerin dirençlerini yeterince tetkik etmediklerini gördük. Erdoğan'ın 2016'da politikalarını revize ederek inşacı politikalar yerine neo-realist dış politikaya geçişi, içerideki siyasal ittifakların da hazırlayıcısı oldu.
Suriye lideri Esad'ın, Putin'in özel temsilcisi Lavrentiyev'le görüşmesi ve gelecek hafta Soçi ziyareti, bize Ankara-Şam sürecinin bir destekçisi olarak Moskova'nın tutumunu gösteriyor. Suriye'deki İran etkisini kırmak için bu sürece BAE'nin de destek verdiğini biliyoruz.
Türkiye'nin yeni bir karakol devlete müsaade etmeyeceğini hemen herkes iyi biliyor. Şam'la ilişkiler hiçbir zaman eskisi gibi olmasa da ortak çıkarlar bu işbirliğini zorunlu kılıyor.