Hitit Güneşi diye bildiğimiz sembolün, Hattilere ait olduğu söyleniyor. "Tanrıların tören alaylarında" kullanıldığı ve prens-kralların mezarlarında bulunduğu ifade ediliyor. 1935 yılında, Alacahöyük kazılarında bulunmuş. Güneş veya dünyayı simgeleyen yuvarlak tunç altında boğa boynuzlarını andıran şekiller var. Üstlerinde de kuş ve başka şekiller bulunuyor. Aslında öküz kültü, bu dönemde( M.Ö. 1800-1000) Anadolu'da yaygındır. Bronz ve Tunç Çağı Anadolu'sunda boğa imgelerine çok rastlanıyor. Bana daha çok "dünyanın boğanın iki koçu üzerinde olduğunu" anlatır. Yani tarımsal üretim, dünyanın temel geçim kaynağıdır ve boğa da kas enerjisi ile bunun en önemli boyutu olduğunu ifade eder. Yoksa Tanrıların törenlerinde neden öküzün boynuzları üzerindeki güneş veya dünya anlatılsın? Boynuzların güneşle doğrudan ilişkisi yok, fakat M. Ö Tunç Çağındaki dünyayla çok ilişkisi var.
Mitik eserlerin ilginç tarafları var. İçimizdeki gizemleri estetikle örterler. Sonra da bunların çoğul yorum imkânları ortaya çıkar. Bugün de bunu yaşıyoruz. Bir sanat nesnesinin sembolleşmesiyle taşıdığı anlamlar birer gizeme dönüşüyor veya biz onları gizemli hale getiriyoruz. Modern zamanlarda, neredeyse 3 bin yıl önce yaşayan bir topluma ait nesneyi yeniden beklentilerimize göre gizemli ve anlamlı hale getiriyoruz. Mesela bir Profesör, ""Hitit Güneşi, laik Türk kimliğidir" diyor. Belki de bu kült denildiği gibi Tanrıların tören alaylarında kullanılan bir nesne. Eğer öyle ise nasıl oluyor da şimdi "laik Türk kimliği" oluyor? Öncelikle Hatti ya da Hititler, Türk değil. Bundan dolayı onları temsil eden bir nesneye de Türk diyemeyiz. Fakat ideoloji bizi tarih üstü alana taşır. Tıpkı inanç gibi. O nedenle kolaylıkla 3 bin yıl önce olan bir nesne tarih dışına çıkarılarak yeni anlamlarla donanıyor.
Ankara, Türklerin başkenti. Müslüman olan Türkler burada yaşıyor. Bu nedenle Hatti Güneş Kursu Müslümanları da Türkleri de temsil etmez.1960'larda Ankara'nın simgesi haline gelmiş. Sonra Melih Gökçek bunu değiştirdi. Türk bayrağı, kubbe ve minare imgelerinin birleşiminden oluşan yeni bir sembol oluşturdu. Şimdi CHP belediye yönetimi bunu değiştirmek istiyor. Meclisteki çoğunluk buna yetmiyor. Onlar da "yarışma ile halka bırakılsın" gibi afili laflarla kamuoyunun önüne topu atıyorlar.
Cumhuriyet rejimi, 1930'larda Şark Planını püskürtmek için Anadolu'nun Türk olduğunu kanıtlamak isteğiyle "Hititler ve Sümerler Türk'tür" gibi tezleri ileri sürülmüş. Bunların tarihi gerçekliği yoktur, tamamen dönemin siyasi manevralarını yansıtıyor. Türkiye'nin bugün bunlara ihtiyacı yok. Türkler, Türk'tür. Var olmak için başka bir toplumla kendilerini tanımlama ihtiyaçları da yoktur. Ankara da Anadolu'da, Türkiye'de yerleşik başkentimiz.
Elbette Anadolu kültür coğrafyasında yer alan eserlere saygımız var. Onlar gün geçtikçe açılan yeni müzelerde sergileniyorlar. Mesela Gaziantep'teki Zeugma Müzesi bu konuda muhteşemdir. Ancak bin yıldır bu topraklarda olan bir milletin çağdaş dönem başkenti olan bir şehrin sembolü de bu millete ait olmalıdır.
Başkentimizde Türk Milleti farklı boyutlarıyla "anasır-ı İslam" olarak yaşar. Fakat tek bir Hattili-Hititli yaşamaz. Bu nedenle başkenti sembolize edecek simge de burada yaşayan insanları temsil etmeli. Tanpınar'ın anlattığı Ankara, Türk olan Ankara'dır.( Ankara Kalesi ve Hacı Bayram Veli iki önemli kurucu eserdir). Bu anlatıdaki anlam üzerinde ve içinde taşıyacak bir sembol Ankara'nın simgesi olabilir. Türklerin kültürel zirvelerini, tarihi derinliklerini ve ruhaniyetle kurdukları ilişkiyi kapsamalıdır. Minare, hilal ve kubbe sembollerini silerek Hitit sembolünü geri getirme cüretkârlığı, bu millete yabancı bilincin tezahürüdür. Millet hafızamıza tahammülsüzlüktür.