Bu yazı, 28. Şubat yargılamasını yürüten Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Sayın Tayyar Köksal, davada görevli hakimler ve soruşturmayı yapan savcılar için yazılmıştır.
Ama asıl bu yazının yazılmasına sebep olan kişi hassaten Sayın Tayyar Köksal’dır.
Sayın Köksal sizi şahsen tanımam, hakkınızda da hiçbir şey bilmem.
Bildiğim tek şey, sizin de her çocuk gibi annesinin biricik evladı olarak bugünlere geldiğiniz.
Eminim anneniz size bir fiske vurmaya da kıyamamıştır vurulmasına da... Birazcık ateşiniz çıksa yüreği ağzına gelmiştir, her anne gibi.
Kaç yaşında olursanız olun anneniz ve babanız için siz hala çocuksunuzdur. Sizin için hala endişeleniyorlardır ve sizin büyüdüğünüzü hiç kabul etmezler.
Anne yüreği ne demektir bilir misiniz Sayın Köksal? Ya yüreği ağzına gelmek ne demektir?
Türkiye’nin başına gelen en kahpe şey olan 28 Şubat’ı siz yargılıyorsunuz.
Ancak ilk celse başladığı andan itibaren mahkeme salonundan kötü haberler gelmeye başladı Sayın Köksal. Korkuyorum ki iddianameyi cep telefonlarıyla muhabbet ede ede dinleyen 28 Şubat’ın postallı sanıkları ilerleyen celselerde çekirdek çitleme, puro içme ve tavla oynamaya kadar götürürler durumu.
Ve yine korkarım ki, sanık sandalyesinde oturanların kurduğu ‘ya devran dönerse’ cümleleri sizin üzerinizde bir “korku perdesi” oluşturacak.
***
Belki de Yakup Köse’nin hikayesi sizin bu perdenin arkasında kalmanızı önleyebilir.
Yakup Köse de kim diyorsunuz değil mi?
28 Şubat’ın çaldığı hayatlardan sadece birisi Yakup’un hayatı.
Hayat onun ve ailesi için 1996 yılında durmuş. Henüz 14 yaşında bir çocukken, yani henüz iyi ve kötünün ne olduğunu idrak edemeyecek bir yaştayken üstelik.
Erzincan’dan Antalya’ya göç etmiş bir ailenin İmam Hatip öğrencisi oğlu Yakup.
Şu an karşınızdaki sanıklar var ya, onlar o küçücük çocuğu bile 28 Şubat döneminde ‘dünyanın en büyük teröristi’ ilan ederek anne babanın kucağından almışlar.
Yakup’un anlattığına göre, bir akşam vakti sofrada yemek yerlerken basılmış evleri.
Ellerini arkadan kelepçeleyip, başına siyah bir çuval geçirdikleri ve titrek sesiyle ‘amca beni niye götürüyorsunuz, nereye gidiyoruz?” diyen, o küçücük çocuğa sadece “Gidince görürsün aslanım nereye gittiğini!” demekle yetinmişler.
Sonra da çırılçıplak soymaktan öldüresiye dövmeye, ‘bedeninin kaldırabileceği’ tüm işkence tekniklerini denemişler.
Cici polis amcalar Yakup’a biçtikleri suçun kağıdını imzalatmışlar, ‘babanın da haberi var, imzalasın da eve gelsin’ diyerek.
Antalya il emniyet müdürü kameralar karşısına geçmiş ve muştulamış:
‘Güzel Antalya’mızı kana bulayacak teröristleri, uzunca zamandır yaptığımız bir çalışma sonucu yakaladık.’
Ertuğrullar, Zaferler, Fatihler, Mehmetler de haber yapmakta gecikmemişler. Hiçbiri ‘insaf ya hu, 14 yaşında bir çocuktan terörist olur mu?” dememişler.
Yakup’un annesi, oğluna “Şu tişörtü giy belki sana baktıklarında giydiğin tişörtten çocuk olduğunu anlarlar” diyerek poşetten çıkarttığı Mickey Mouse’lu tişörtü vermiş.
İBDA- C üyesi olmakla suçlanarak DGM’de yargılanan 14 yaşındaki Yakup için hakim ‘Anayasal düzeni silah yoluyla teşebbüsten idamla yargılayıp 16 yıl 8 ay hapiste karar kılmışlar.
Peki...
İdamına karar verip ömür boyu hapis yatmasını istediği çocuğun cebinde ne varmış biliyor musunuz?
Bir hafta sonra gitmek için harçlıklarını biriktirerek aldığı Sezen Aksu konserinin bileti...
Yakup, 28 Şubatta devletin korktuğu ve hapsettiği tek İmam Hatipli çocuk değil.
Yakup hapisten çıktığında kablosuz çalışan cep telefonlarını görüp şaşırmış, kocaman AVM’lerden korkmuş. Volta atmaktan başka adım atmadığı için yürümeyi unutmuş.
Yakup Köse şimdi özgür.
Ama bu kez de, içerdeyken kendisine yapıştırılan ‘cezaevinde silahlı isyan’ çıkartmaktan, 18 yıl hapisle yargılanıyor.
Yakup 27 Kasım’da bu 18 yıl için hakim karşısına çıkacak.
Sayın Köksal, Yakupları dinleyin. Karartılan hayatları görün. Elinizi vicdanınıza koyun ve 28 Şubat davasına bir de bu gözle bakın. Siz korkmayın ki devran onların istediği gibi dönmesin.
Adalet yerini bulsun.
Ha bu arada Yakup’un kaleme aldığı Bir Çocuğun Gözünden 28 Şubat kitabını bir zahmet okuyuverin. Yakup, Çevik Bir’e de imzalayıp göndermiş kitabını bugün yarın onun eline de ulaşır.