Üçlü seri hazırlık maçımızın sonuncusuna, en kötü halimizle girdik... Kadroda yeni isimler deniyorduk ama; sahada yenilik sayılabilecek, yarınlara ışık tutabilecek en ufak bir şey dahi yoktu. Hatta yenilerimizin en iyilerinden sayılan Çağlar bile kötüydü. Onun inanılmlaz hatasıyla gölü yedik. 1-0 geriye düştükten kısa bir süre sonra da; bir kontratakla rakibi 4’e 1 yakalayarak zor duruma düşürecektik ki; Çağlar yeni bir hatasıyla topu kaptırdı. Tehlike yaratalım derken, tehlikeye düşen biz olduk.
***
Bereket versin Ruslar da kötüydü... Başka bir takım bizi o halimizle yakalasa, bizi kilimin tozunu alır gibi döverdi. Onların da gol atacağı yoktu. Zorla biz attırdık. Oynamaya halimiz-mecalimiz yoktu... Daha kötüsü isteğimiz, heyecanımız, merakımız yoktu... Kenarda da Lucescu’nun, oyuna müdahale edecek B planı yoktu... Oraya-buraya debelendik durduk.
İlk 45 dakikada; Çağlar ve Kenan’ın sözü edilmesi bile abes kaçacak iki cılız girişimi dışında, o kötü Rusya’ya diklenemedik. Bizden önce yaptıkları tüm hazırlık maçlarında yenilmiş rakibimize, saçma ve acemice bir hatayla gol ikram ettik. Onların moral hocası olduk.
***
İkinci yarıda Mehmet Topal, Oğuzhan, Yunus takviyesi, bize iyi geldi. Zoraki giden maç, hafif bir hareketlilik kazandı. Uyuşuk ve buruşuk oyun, ütülendi gibi... Bu kadarcık kıpırdanma bile, beraberliği sağlamamıza yetti. Öfff, nihayet!
1-1’in sonrasında da, maçın akış ve heyecan debisi yükseldi. Gökten 3 elma düşüp birisi bizim başımıza denk gelince, forma sorumluluğu devreye girdi. Arada zor durumda kaldık ama, zorladık da...
***
Ben, kulüp ve milli takımlarımızın maç içinde birbirinden farklı duygu/heyecan/tempo farklılığına gitmesini asla kabul etmeyen birisiyim. Maç içinde mutlaka bütünlük kazanmalıyız. Canı istediğin zaman oyna, istemediğin zaman oynama düzeni; sağlıklı bir futbol işareti değildir. Derin zik-zaklar çizmeyen, ritim bütünlüğü ve ciddiyeti yakalayan bir takım istiyoruz.