Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov, Ankara’da katıldığı bir sergide adeta ‘’arkadan hançerlenmek’’ suretiyle katledildi. Hiç şüphe yokki, bu cinayet Türk- Rus ilişkilerine dönük büyük bir provokasyonun ana halkalarından biriydi. Rus uçağının düşürülmesinden sonra, en az ‘’düşürülmüş ikinci bir uçak etkisi’’ yaratmak üzere bu cinayet tasarlandı. Ama başaramadılar. Başta Başkan Putin olmak üzere, Rus ve Türk bütün yetkililer bu cinayeti bir provakasyon olarak ilan edip ilk andan itibaren, cinayetin lanetlenmiş etkisini sıfırlamayı başardılar.
Cinayetin birinci amacı Türk-Rus ilişkilerini içinden çıkılmaz bir kaosun içine itmekti. Bu tespit doğru bir tespittir ve hiç şüphesiz öncelliği de vardır. Ama bana kalırsa bu cinayet sadece ilk amacını gerçekleştirmek için yapılmadı. Cinayetin kurgusuna, işlenme biçimine ve katilin cinayet süreci boyunca oynadığı role bakılırsa, ikinci amaç; Türkiye’de yatırım yapan, yatırım yapmayı planlayan bütün sermaye çevrelerine büyük bir göz dağı vermektir. Ülkedeki ekonomik krizi derinleştirmek üzere tasarlanmış bu cinayet, örtük olarak herkese şu mesajı vermek istemektedir: ‘’Bir büyükelçinin güvende olmadığı atmosferde hiçbiriniz güvende olamazsınız’’…
Türkiye siyasetinin iç dinamiklerine baktığımızda, siyaseten hiçbir toplumsal gücün, iktidarı, meşru ve yasal yoldan AK Parti’den seçimle alma şansı şimdilik yok. Bu gerçeği AK Parti karşıtları da en az benim kadar iyi biliyor. O nedenle söz konusu güçler, içeride ve dışarıda AK Parti’nin yumuşak karnı olarak ifade edilen iki alana basınç uyguluyorlar. 1- Uluslararası ilişkide mümkün mertebe Türkiyeyi yalnızlaştırmak, 2- Yine Küresel sermayenin etkisiyle içeride bir ekonomik krize yol açmak.
Seçimler ve sandık yolu ile iktidar olma imkanından giderek uzaklaşan AK Parti karşıtları, demokrasi dışı ne kadar yol ve yöntem varsa hepsini bir plan ve senaryo dahilinde hayata geçirmek niyetinde görünüyorlar. Darbe dahil her şeyi şimdiye kadar denediler, ama sonuç alamadılar. Bu sonuç almama durumu, onların vazgeçtikleri anlamına gelmez. Hiç durmadan denemeye devam edecekler. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Siyaset yolu ve siyasi zeminler üstünde AK Parti’nin meşru egemenliğine son veremeyen bu güçlerin, bundan sonraki en büyük hedefi, ülkeyi ekonomik olarak istikrarsızlaştırmak olacaktır. Siyasetten umudunu kesenlerin, ekonomik teröristler olarak sahne alacakları çok açıktır. Ülkeyi ekonomik bir istikrarsızlığın içine iterek, halk yığınları ile AK Parti arasında oluşmuş olan güven bağlarını zayıflatmayı önceliklerinin arasına alacaklardır.
Büyükelçi Karlov cinayetiyle ortaya koymak istedikleri tablo, Türkiye’nin güvenlikten yoksun olduğunun alçakça ilan edilmesidir. Katilin devlet görevlilerinin içinden seçilmiş olması, güvenlik kavramını deforme etme çabasından başka bir şey değildir. FETÖ’cü çetenin çevik kuvvet mensubu birini tetikçi olarak seçmesi, devlet eliyle sağlanan güvenliğin zaaflı olduğunu, ilgili beyinlere şırınga etme operasyonudur. El-Nusra kisvesi ise radikal güçlerin, bir ahtapot gibi güvenlik güçlerinin içine sızma halini dünyaya ispat etme gayretidir.
Tarih içinde demlene demlene kendine özgü bir karakter kazanan Türkiye-Rusya ilişkileri, bu derin provokasyonu engelleyerek, hepimiz için taşıdığı büyük tehlikeyi bertaraf etmeyi bildi. Ama hepimiz çok iyi biliyoruz ki ekonomik ilişkiler, siyasi ilişkiler kadar kolay kontrol altına alınan, kolayca kontrol edilen ilişkiler değildir. Türkiye, artık siyasi ilişkilere gösterdiği büyük özeni ekonomik ilişkilere de vermek zorundadır. Aksi halde, terörist çetelerin yaratacağı her türlü ekonomik tahribatları onarmak çok kolay olmayabilir.