“Haberi herhalde almışsındır: Adamın cenazesini memleketi Gürcistan bile kabul etmedi” dedi dostum. Derhal kulak kabarttım. Beyni farklı çalışan dostum yazacağım umuduyla bir şeyler anlatıyor son zamanlarda, zihnimi karıştırdıktan sonra sırra kadem basıyor... Yazmayınca küstürdüğümü sanırken ‘devam’ haberiyle kapımı çaldı.
‘Adamın’ dediği Moskova’da, güpegündüz, suikast tüfeğiyle öldürülen Aslan Usoyan adıyla ünlenmiş Mafya babası... ‘Yezidi Kürt’müş... 1937 yılında Tiflis’te dünyaya gelmiş, Sovyet döneminde edindiği şöhreti Putin Rusyası’nda devam ettiriyormuş... ‘Hasan Dede’ lâkabıyla tanınırmış...
‘Hasan Süleyman’ olan adını Ruslara kolay gelsin diye ‘Aslan Usoyan’a çevirmiş olmalı...
Moskova’nın göbeğinde, öğle yemeği sonrası bir restorandan çıkarken açılan ateşle öldürülen Usoyan’ın suikasta kurban gitmesine yabancı medya da önem verdi... Daha önce iki suikat girişimine hedef olmuş zaten. ‘Taro’ diye de bilinen Tariel Oniani adlı bir başka Mafya babasıyla ölümüne kavgalıymış da...
Restoranın tam karşısındaki binanın çatısında Sovyet yapımı AS Val suikast silâhıyla altı adet mermi kovanı bulunmuş; öldüren arkasında iz bırakmaktan çekinmeyen biri olmalı...
Sizin anlayacağınız, su destisi su yolunda kırılmış...
Dostum aynı görüşte değil... Benim olayın sıradanlığına kanıt olarak yönelttiğim her itirazı, suikastın Türkiye’de olup bitenlerle ilişkisinin ispatı olarak bana karşı kullanıyor... “Paris’teki PKK ofisinde işlenen cinayetlerle de ilişkili bu suikast” iddiasında...
Paylaşmış mıydım hatırlamıyorum; dostum Paris’te üç kadının hayatına kast eden cinayetin haberini alır almaz herkesten çok değişik bir tepki vermişti. Ona göre olay cinayet değil toplu intihardı; PKK davasına sımsıkı bağlı üç Kürt kadın, son gelişmelerden duydukları rahatsızlık sonucu, hayatlarına son vermek istemiş olabilirdi...
Gazetelerde çıkan haberler sonrasında tezinde eskisi kadar iddialı olmadığını biliyorum. Ancak, yine de her fırsatta, “Fransızlar olaya gizem katıyor, yoksa şimdiye kadar çoktan olayın üzerindeki perdeyi kaldırırlardı” deyip duruyor. Ona göre, Fransız polisini hükümet engelliyor; soruşturma sonucu ancak yeni hükümetin Türkiye politikası belirlenince açıklanacak...
“Muhtemelen Fransa’nın Afrika’ya el atmasına Ak Parti hükümetinin göstereceği tepkiye bakarak Garde du Norde yakınlarındaki ofiste işlenen cinayetlere işlerine gelen gerekçeyi yakıştıracaklar” diyor dostum... “İntihar” da diyebilirlermiş, “Cinayetti, filâncalar işledi” de...
“Ne kadar garip değil mi?” sorusunu şu cümlesi izledi: “Bizler Paris’e bakıp cevap bekliyoruz, cevap verecek olan Fransızlar da Ankara’nın ne yapacağını gözleyip bekliyorlar...”
Aklım karıştı, herhalde buraya kadar okuduklarınız sizlerin de aklınızı karıştırmıştır...
Kendisine ‘Hasan Dede’ dedirten Aslan Usoyan’ın PKK’ya silâh sağlayanlardan olduğunu bir yerlerde okumuş dostum; ölümünü son gelişmelere bağlamasının sebebi bu. Türkiye politikalarının devletlerin tavırlarını etkilediği görüşünü de suikast silâhıyla mermi kovanlarının çatıda bırakılmasından çıkarıyor... “Ruslar, bu yolla, Türkiye’ye, ‘terörü bitirme çabanızı destekliyoruz’ mesajını vermiş oldu” dedi çok bilmişcesine...
Fransa ise vereceği mesajı bekletmiş oluyor... Dostuma göre, Fransız polisinin cinayete dönük açıklaması, başını ağrıtan terörü bitirmek için Türkiye’nin şimdiye kadar direndiği yönteme nihayet başvurmasına Françoise Hollande yönetiminin desteği veya karşı çıkışı anlamına gelecek...
Lâfın tam burasında “Hadi ya, Robert Ludlum romanı gibi...” çıkışını yaptım; cevabı şöyle geldi: “Hayır, Tom Clancy romanı gibi... ‘Acts of War’ romanında PKK konusunu Suriye üzerinden işlemişti Clancy. Nasıl unutursun, sıcağı sıcağına Kulis’te duyurmuştun...”
Clancy ve Ludlum gibi romancılar, nasıl oluyor bilemem, CIA’den öğrenmiş gibi kurarlar entrikalarını... 1996’da yazılmış o roman sözgelimi, 11 Eylül’den (2001) beş yıl önce benzer bir eylemi Türkiye’ye karşı öngörür...
Romancılara inanacak, romanlara kanacak değiliz ya!..
Anlattıklarını yazdım dostumun; sizler inanmak zorunda değilsiniz...