Muhalefet, İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın askeri darbe ürünü anayasayı tanımadığına ilişkin sözlerini diline dolayıp duruyor. Ala’nın o sözleri sarf ettiği meclis oturumunda bulunan biri olarak gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki muhalefetin hali her bakımdan içler acısı.
Ala’nın o sözlerinin bağlamından kopartılarak kullanıldığı bir gerçek elbet. Her seferinde buna tenezzül eden bir muhalefet anlayışı var işte. Daha da fenası mevcut darbe ürünü anayasaya bu kadar sadakatle bağlı bir muhalefetin varlığıdır.
Ala gayet anlaşılır bir biçimde milli iradeye sahip çıktı.
Dediği özetle şuydu:
Mevcut anayasanın millete ait hakimiyet hakkını bürokratik vesayetçi organlara veren hükmüne göndermede bulunarak bu hakkın ancak milletin temsilcileri tarafından kullanılabileceğini ve öteki tür anlayışları asla tanımadığını söyledi.
Yani anayasanın bunu emreden hükmünü tanımadığını söyledi. Böyle bir anayasayı tanımadığını söylemek niye bu kadar hiddeti ve şiddeti beraberinde getiriyor peki?
Mecburiyet ayrı, gönülden tanımak ayrı
Hem anayasayı tanımıyorum demiş olsa bile yanlışlık bunun neresinde?
Pek tabii darbe ürünü bir anayasayı tanımamak, en önemlisi de milli iradeye bürokratik organları ortak kılan, ortaklığın ötesinde bürokratik vesayet organları marifetiyle milli iradeyi zapt u rapt altına alan bir anayasayı kabul etmemek demokrat olmanın önkoşuludur. Ala’nın dediklerinin altına imzamı atıyorum. İster anayasanın sadece ve yalnızca bürokratik vesayet organlarını milletin iradesine ortak kılan hükmüne karşı çıkmış olsun, isterse bütünüyle bu darbe ürünü anayasayı tanımadığını söylemiş olsan, her halükarda dediklerine harfiyen katılıyorum. Buna katılmayanların da demokratlıklarından kuşku duyarım.
Şimdi muhalefet diyor ki:
“Anayasaya sadakat yemini etmiş biri nasıl olur da anayasayı tanımam der?”
Şimdi efendiler, doğru oturup doğru konuşmayı öğreneksiniz bir defa. Doğru oturmaktan yana bir sıkıntınız varsa yanlış olarak oturduğunuz yerde bari doğru konuşmayı ilke edineceksiniz. Anayasaya sadakat yemini etmek ne yazık ki anayasal bir mecburiyet... Milletvekillerinin okuduğu yemin metninin özü, her şeyden önce demokratik anlayıştan yoksun. Anayasayı yapan darbecilerin zihniyetini birebir içkin bir yemin metninden söz ediyoruz. Dolayısıyla bir anayasal mecburiyet tahtında okunan yemin metni dolayısıyla mevcut darbeci anayasanın tanınmasını talep etmek, demokrasiden uzaklaştırır sahiplerini.
Anayasa yürürlükte kaldığı sürece elbette ona uymak herkesin boynunun borcudur. Ama darbe ürünü bir anayasayı tanımadığını söylemek ve onu siyasal bir güce kavuştuğunda değiştireceğini söylemek de demokrat olan herkesin boynunun borcudur. Demokrat olmayan bir anayasayı tanımazsam bile yürürlükte olduğu sürece uyarım, ama elime fırsat geçtiğinde de değiştiririm. Uyma mecburiyeti, gönülden bir tanımayı içkin olamaz.
Bakan Ala’nın dediği bu yalın gerçekliğin özünden ve anlamından saptırılarak siyasi istismar konusu yapılması, muhalefetin demokrasi nokta-i nazarında durduğu yeri de gösteriyor. Muhalefetinin düzeyini de...
Muhalefet Anayasanın sadık bekçisi
AK Parti’yi anayasa masasından kaçmakla suçlayan muhalefetin gerçek niyeti bu son olayda da görülmüş oldu.
Anayasayı hangi anlamda tanımadığını söyleyen demokrat bir bakana linç uygulayan bir muhalefet anlayışı sorarım ben size nasıl yeni bir anayasa konusunda samimi olabilir ki?
Muhalefet masasına AK Parti’ye yeni bir anayasa yaptırmamak için oturan muhalefet partileri, varsın bu darbe ürünü anayasaya ve bu anayasanın anti-demokratik ruhuna sonuna kadar sadık kalsın, Ala’nın temsil ettiği zihniyet mensupları bu anayasayı değiştirmek için ellerinden geleni yapmaya devam edeceklerdir elbette. Ala’nın sözleri muhalefeti bir kez daha açığa düşürmüştür yeni bir anayasa konusunda. Daha doğrusu muhalefetin yüzündeki sahte maskeleri düşürmüştür. Sırf bu nedenle demokrat olanların Ala’ya teşekkür borçları vardır. Ala dediğini demiştir. Söz yerini bulmuştur. Herkes bu söz karşısında safını bir kez daha belirlemiştir.
Statükonun zaptiyeleri ve 2015 seçiminin önemi
Sahiden milli iradeden ve demokrasiden yana olanlarla milli iradeyi Ankara’da bürokratik vesayetçi organlar marifetiyle esir almak isteyen ve demokrasiyi kötürümleştiren bu vesayetçi sistemden yana olanlar 2015 seçimlerinde bir kez daha karşı karşıya geliyorlar. Milli irade ve demokrasinin esaslı ve sahici savunucusu AK Parti’ye karşı topyekun ret cephesi oluşturanların durdukları asıl yeri görmek gerekiyor.
2015 seçimleri bu iki zihniyetin son kapışmasıdır. Yeni Türkiye’nin önündeki bütün engeller ondan sonra kalkacaktır. AK Parti’ye oy vermenin önemi ve gereği asıl burada aranmalıdır. Çünkü AK Parti partilerden bir parti değildir.
AK Parti milli iradeyi ve eksiksiz demokrasiyi yeni bir anayasa yaparak tesis etmeye çalışan bir hareketin adıdır.