Karayolunda ilerliyorsunuz. İleride yol kenarında ağaçların altında bir polis arabası sotelenmiş: Yani radar var... Noktayı geçince karşıdan gelenlere selektörle sinyal veriyorsunuz: Uzun-kısa-uzun-kısa... Yani, dikkat! Radar var. Onlar da yavaşlıyor... Hız düşük, yakalanan yok, ceza yok... Mutluluk...
Bu olayı ABD’de yapıp karşıdan gelenlere sinyal verenlere, -Radar tuzağı kahramanı Paul Revere- deniyor. Paul Revere, Amerika’nın 1770’lerde İngiltere’den bağımsızlık çabasında Amerikalı direnişçileri örgütleyip, İngiliz ordusu kır heraketına başlayınca da -İngilizler geliyor- diye direnişçileri uyaran kahraman.
Kahramanlığı yakın zaman önce ABD’nin Missuri eyaletinde yapıp, radarı görünce selektörle karşıdan gelenleri uyaran bir fedakar sürücü, ileride başka bir polis tarafından durduruluyor. Polis, bu sürücünün karşıdan gelenleri uyardığını biliyor ve sürücüye 1.000 dolar ceza ve ehliyete ceza puanı yazıyor.
Polisin ceza yazması, kentin -tepe lambası vs lamba kullanma sınırlaması- maddesine istinaden. Yani polis de aslında bir -suç- bulamamış. Sürücü vatandaş bunun üzerine cezaya itiraz ediyor, suçu kabul etmiyor. Sonra ceza kendisinden alınmıyor, davacı olan polis-kent yönetimi davadan vazgeçiyor.
Ardından sürücü vatandaş bu kez -Sinyal verdim diye bana ceza kesildi, suç işlemediğim halde polise muhatap oldum, anayasal haklarım çiğnendi- diye polis ve bağlı olduğu kent yönetimi aleyhine dava açıyor.
Kent yönetimi ilk savunmada -Evet biz bi tarihlerde öyle birkaç ceza kesmiştik, ama epeydir bunu yapmıyoruz, vaz geçtik- diyor.
Ancak konu Federal Mahkemeye gidiyor ve Federal mahkeme geçen karar verdi: Sürücünün karşıdan gelenlere selektör yapması Anayasanın ifade özgürlüğü kapsamına girer. Sürücü suç işlememiştir... Sürücü selektör yaparak ifade özgürlüğünü kullanırken, polisin durdurması, ceza yazması bu özgürlüğün kısıtlanmasıdır. Polisin müdahalesi, ifadedeki içeriği beğenmemesinden kaynaklanmaktadır. Bu durum ise kabul görmez.
Karar Federal karar olunca, ülke çapında geçerli. Her ne kadar bu kararı herkes duymadıysa da, bundan sonra emsal olması ve ülke çapında selektör hakkına saygı duyulması beklenir.
Öte yanda bu kararı yanlış bulan hukukçular da var. Onların dediği: Selektör yapmak, polis var uyarısı yapmak, suç işlenirken gözcülük yapmakla, erkete durmakla aynıdır... Banka soyguncusuna ya da uyuşturucu satıcısına gözcülük yapıp, polis geliyor diye uyarmakla selektörle radar sinyali vermek, aynıdır. Elbette gözcü, suç şebekesinin elemanıdır ve araç sürücüsü bir eleman değildir ve suça katılmamaktadır. Ancak sinyal vererek, davranışlarıyla suçun işlenmesini ya da suçlunun cezasız kalmasını sağlamaktadır. Bu nedenlerden ötürü sürücüye anayasal ifade özgürlüğü koruması vermek yersizdir...
Bu hukuki tez de hayli başarılı. Hatta sürücüyü savunanların -Selektör yaparak suçun işlenmesini önlüyor, yavaşlamalarını sağlıyor- demesini de güzel bir karşı tezle bozmuş: Tabii ki gözcünün görevi suç işlenmeden uyarmaktır. Banka soyguncusu gözcünün sinyali üzerine soygun planından vaz geçerse, buna sevinmemeliyiz...Selektörü görene kadar karşıdan gelen sürücüler zaten hızlı gelmektedir. Selektör, yasanın çiğnenmesinin maliyetini azaltmaktadır...
Sonuçta mahkeme kararı da tam kesinleşmedi. Gerçi ilgililer kararın ülke çapında geçerli olduğunu söylüyor. Yani dileyen Amerikalı radar görünce artık selektör yaparak anayasal hakkını kullanabilir, ama bir sonraki durakta kendisini durduracak polisin bu mahkeme kararından haberdar olmaması mümkün. O zaman da -Ben cezayı yazayım, siz istediğiniz Anayasal girişimde bulunun- deniyor.
twitter.com/selimatalayny