Birkaç hafta önce Amerika’da bir yayın kuruluşundan röportaj için geldiler, ilk soruları şu oldu; Tükiye’deki ekonomik kazanımların ve başlayan hamlenin garantisi var mı? Sizce bu süreci koruyacak en önemli adımlar neler?
Sevgili dostlar, sorular çok güzel ve özellikle “Türkiye’nin ekonomik istikrarını koruyacak politik istikrar açısından” çok önemliydi...
Ne söylediysem aynen paylaşayım: ekonomide son 10 yılda atılan adımlar ve sağlanan kalıcı büyüme ve reformları korumak için asla ama asla taviz vermemiz gereken iki adım var; ilki Anayasayı gerektiği gibi 2023 hedefimize uygun olarak yapmak ve sistemi politik kalıcı düzeni sağlamak adına bir üst noktaya yani BAŞKANLIK seviyesine taşımak...
Sevgili dostlar, ekonomik büyümeyi ve geleceğimiz noktayı sorgularken acaba hiç düşünüyor muyuz; “çocuklarınız nasıl bir Türkiye’de yaşayacak ve nasıl bir Türkiye’de yaşamalarını istiyoruz?”...
Bu konu sizin için önemliyse lütfen şu gerçeği de atlamayın; bu ülkenin anayasasını yapmak için normal şartlarda önümüzde seçimlere kadar kısa bir süre kaldı ve başta muhalefet partileri olmak üzere BU SÜRECE destek vermesi gerekenler malesef sivil toplumundan politikacısına kadar hala ortada yoklar...Seçime kadar izin vermezlerse, Türk Halkı anayasa yapmak ve Başkanlık için kalıcı ve ezici çoğunluğu mutlaka verecektir!
Bu noktada konuyu detaylandıralım ve daha açık bir vurguyla devam edelim; kamuoyunda konuşuluyor ama birçoğumuz “bu iki başlığın” öneminin farkında değiliz ! Üstünde yaşadığımız toprakların “anayasal formatını” tekrar yazacağız-yazmalıyız, belkemiğini koruyup üst yapıyı yeniden tasarlayacağız, yeni bir Anayasa, yeni bir “toplumsal uzlaşı” metni yazacağız, kurallar koyacağız, yasakları kaldıracağız ve “evrensel doğruları” bulma yolunda adımlar atacağız! Hayat kalitemiz, bugünümüz, geleceğimiz ve “bizi biz yapan” her detayı sorgulayıp, geleceğimizi bugünden daha iyi bi noktaya taşımak için elimizden geleni yapacağız...Ve en önemlisi bütün bu adımlar ile ekonomik gelişim ve İSTİKRARI, POLİTİK BİR TASARIM İLE GARANTİ ALTINA ALACAĞIZ!
Sonuç 1: Yapacağız en azından niyetleniyoruz ama acaba “yapılacak olanın” ne kadar önemli olduğunun farkında mıyız ve en önemlisi taktı yapmak için her kesimden “BİZLER” bu YOLDA ne yapıyoruz ? Yoksa hiçbirşey yapmadan sadece “istemezük” lobosine pasif veya aktif destek mi veriyoruz ? Geleceğimiz BİZİ “tasarlamamız” için beklerken, sadece “olmaz” diyerek bugünleri geçirenler , “yapmadıkları katkının” hesabını çocuklarına verebilecekler mi ?
Sonuç 2: BAŞKANLIK için de durum ANAYASA YAPMAK ile farklı değil. Sistemi “bir üst noktaya taşımak” ve SEÇİLMİŞ BAŞKAN’ı YERLEŞİK YAPILAR karşısında güçlü kılmak için adım atmamız, politik ve ekonomik kalıcı istikrar için şart !
Bu noktada yeniden devam edelim ve “neden” diyerek konuyu açalım...
Sevgili dostlarım, bildiğiniz gibi bu topraklar Dünyanın “en noktalarına ulaşmış” İmparatorluklarına ev sahipliği yaptı ve sonrasında “ÇÖKEN” yapı içinde biz kendimize savaş vererek zar zor bir yer bulabildik...
Fatih Roma’nın duvarlarını vura vura yıktığında Roma 1100 yıl burada Dünya Düzenine hükmetmiş, Osmanlı 700 seneye yakın Dünya Denklemini buradan şekillendirmişti. Selçuklu da farklı değildi ! Açıkçası; Roma ve Osmanlı’dan önce de bu bölgeye hakim olan her zaman “periferisini” yönetti ve Dünya Düzeni ile Denklemine “sözünü” geçirdi...
Sevgili dostlar, bu yapıların ana bir unsuru vardı; iyi kurulmuş bir “kontrol-denge” mekanizması içinde öne çıkan “LİDERLİK”, bugünün diliyle; BAŞKANLIK ! Daha açık yazayım; bu topraklar üzerinde yaşayanlar yani “bizlerin” ataları güçlü liderlerin peşinde hayatlarını verdiler ve “liderini” seven bir yapı bizim DNA’larımıza işledi, başarılarımızın anahtarı oldu ! Şimdi sıkı durum ! Ne zaman liderler güçlendi, karşı hareketler hep gelişti ve son dalgada YERLEŞİK DÜZEN’in Halkın aleyhine gelişmeye başladığı 1854’ten itibaren “YERLEŞİK Düzen, sistemi yenerek her zaman liderini elinden aldı” !
Sonuç 3: Başkanlık sisteminin Türkiye için “mükemmel” sonuçlar doğuracağına inanan biri olarak, defalarca çağrı yaptım yine yapıyorum; yanlışta ısrar ederek “yerleşik yapının” aklımızı karıştırmasına seyirci kalmadan “en iyisi olabilecek seçenekleri” toplumsal katılımla sorgulayalım ve “ÖZÜMÜZE uygun” olanı bulalım...Sorgulamaktan korkmak, geleceği ıskalamak olabilir...
Son söz: Öyle bir eşikteyiz ki şunları unutmadan yolumuza devam etmeliyiz; 1839’dan itibaren boğazımıza geçirilen finansal prangayı kırdığımızı, Tarihin sarkacının bize son 10 yıldır sunduğu imkanları, bu alt yapı ile “mükemmel bir gelecek” kurabileceğimizi hatta YENİ DÜNYA DENKLEMİ’nin yazılımında liderlerden biri olabileceğimizi... Bu gerçeği bilerek, bizler de toplumun her kesiminden başlayarak üzerimize düşeni yapmalı ve tarihi fırsatları ıskalamamalıyız...Unutmayalım; politik kalıcı istikrar KORUNMADAN, ekonomide erişilen durum kalıcı olamaz! Yaşasın tam bağımsız, güçlü, büyük, cihanşümul TÜRKİYE!