Bir dostum sordu; “sence Türkiye için en önemli iki adım ne?”...
Ne söylediysem aynen paylaşayım: Asla ama asla taviz vermememiz gereken iki adım; Anayasayı gerektiği gibi 2023 hedefimize uygun olarak yapmak ve sistemi bir üst noktaya yani BAŞKANLIK seviyesine taşımak...
Sevgili dostlar, hiç düşünüyor musunuz “Çocuklarınız nasıl bir Türkiye’de yaşayacak ve nasıl bir Türkiye’de yaşamalarını istiyorsunuz”...
Bu konu sizin için önemliyse lütfen şu gerçeği de atlamayın; bu ülkenin anayasasını yapmak için normal şartlarda önümüzde çok değerli 24 ay var ve destek vermesi gerekenler maalesef sivil toplumundan politikacısına kadar ortada yoklar...
Konuyu detaylandıralım ve daha açık bir vurguyla devam edelim; kamuoyunda konuşuluyor ama birçoğumuz “yaşanacakların” öneminin farkında değiliz, üstünde yaşadığımız toprakların “anayasal formatını” tekrar yazacağız, belkemiğini koruyup üst yapıyı yeniden tasarlayacağız, yeni bir Anayasa, yeni bir “toplumsal uzlaşı” metni yazacağız, kurallar koyacağız, yasakları kaldıracağız ve “evrensel doğruları” bulma yolunda adımlar atacağız! Hayat kalitemiz, bugünümüz, geleceğimiz ve “bizi biz yapan” her detayı sorgulayıp, geleceğimizi bugünden daha iyi bi noktaya taşımak için elimizden geleni yapacağız...
Sonuç 1: Yapacağız en azından niyetleniyoruz ama acaba “yapılacak olanın” ne kadar önemli olduğunun farkında mıyız ve en önemlisi katkı yapmak için her kesimden “BİZLER” buna ne yapıyoruz? Yoksa hiçbir şey yapmadan sadece “istemezük” lobisine pasif veya aktif destek mi veriyoruz? Geleceğimiz pazarlanırken sadece “olmaz” diyerek bugünleri geçirenler “yapmadıkları katkının” hesabını çocuklarına veremeyecekler...
Sevgili dostlarım, BAŞKANLIK için de durum farklı değil. Sistemi “bir üst noktaya taşımak” ve SEÇİLMİŞ BAŞKAN’ı YERLEŞİK YAPILAR karşısında güçlü kılmak için adım atabileceğimiz çok kısa bir süremiz kaldı...
Bu noktada “neden” diyelim ve konuyu açalım... Bildiğiniz gibi bu topraklar Dünyanın “en noktalarına ulaşmış” imparatorluklarına evsahipliği yaptı ve sonrasında “ÇÖKEN” yapı içinde biz kendimize bir yer bulabildik... Fatih Roma’nın duvarlarını vura vura yıktığında Roma 1100 yıl burada dünya düzenine hükmetmiş, Osmanlı 700 seneye yakın dünya denklemini buradan şekillendirmişti. Açıkçası; Roma ve Osmanlı’dan önce de bu bölgeye hakim olan her zaman “periferisini” yönetti ve dünya düzeni ile denklemine “sözünü” geçirdi...
Sevgili dostlar, bu yapıların ana bir unsuru vardı; iyi kurulmuş bir “kontrol-denge” mekanizması içinde öne çıkan “LİDERLİK”, bugünün diliyle; BAŞKANLIK! Daha açık yazayım; bu topraklar üzerinde yaşayanlar yani “bizlerin” ataları güçlü liderlerin peşinde hayatlarını verdiler ve “liderini” seven bir yapı bizim DNA’larımıza işledi, başarılarımızın anahtarı oldu! Şimdi sıkı durum! Ne zaman liderler güçlendi, karşı hareketler hep gelişti ve son dalgada YERLEŞİK DÜZEN’in halkın aleyhine gelişmeye başladığı 1854’ten itibaren “YERLEŞİK Düzen, sistemi yenerek her zaman liderini elinden aldı”!
Sonuç 2: Başkanlık sisteminin Türkiye için “mükemmel” sonuçlar doğuracağına inanan biri olarak, defalarca çağrı yaptım yine yapıyorum; yanlışta ısrar ederek “yerleşik yapının” aklımızı karıştırmasına seyirci kalmadan “en iyisi olabilecek seçenekleri” toplumsal katılımla sorgulayalım ve “ÖZÜMÜZE uygun” olanı bulalım... Sorgulamaktan korkmak, geleceği ıskalamak olabilir...
Son söz: 2003’ten itibaren başımıza geçirilen çuvaldan çıktığımızı, 1839’dan itibaren boğazımıza geçirilen finansal prangayı kırdığımızı, Tarihin sarkacının bize son 10 yıldır sunduğu imkanları, bu alt yapı ile “mükemmel bir gelecek” kurabileceğimizi hatta YENİ DÜNYA DENKLEMİ’nin yazılımında liderlerden biri olabileceğimizi bilerek, bizler de toplumun her kesiminden başlayarak üzerimize düşeni yapmalı ve tarihi fırsatları ıskalamamalıyız...