Bu hafta bu köşeyi kendime ayırdım. Yedi yıl önce Ankara’da yapılan bir Newroz konuşması ve sonrasında yaşananlar kişisel hikayemin esasını oluşturuyor. Yıl 2007. Newrozu kutladığımız günler. Ankara’da eşim ve çocuklarımla kutlamalara katıldım ve bir konuşma yaptım. Konuşmamı yaptıktan sonra meydandan kızım Hiva, oğlum Zerdeşt ve anneleri Canan’la beraber apar topar emniyet müdürlüğüne götürüldük. Yargılandım. Dava Yargıtay’da devam ediyorken ertelemeye girdi. Yani bu konuşmadan ötürü hakkımda kesinleşmiş bir mahkumiyet yok. Yazıya oturmadan önce, medyayı şöyle bir taradım. Bir gazete haberi şu sözlerle vermiş:
‘ ....Son olarak Genel Başkan Yardımcısı Orhan Miroğlu bir konuşma yaptı. Bu yılki Newroz’un, Kürt halkının barış ve birlikte yaşama taleplerini dile getirdiği için önemli olduğunu kaydeden Miroğlu, “Newroz Kürt, Türk, Arap tüm halkların bayramıdır. Ama Newroz, Kürt halkının ulusal hafızasında ayrı anlam ve öneme sahiptir. Kürt halkı 2007 Newroz’unda tüm dünyaya ve birlikte yaşamak istediği halklara, ‘Biz Mezopotamya halkıyız ve sizin gibiyiz. Derin köklerimiz var. Sizi o kökleri birlikte sulamaya davet ediyoruz’ demiştir” dedi. Kürt sorunun çözümünün askeri değil siyasi olduğunu belirten Miroğlu “Sayın Öcalan’ın sağlığıyla oynanamaz. Bu bir fay hattıdır.” diyerek İmralı’ya bağımsız doktor heyeti gönderilmesini talep etti ve Türkiye’nin demokrasi güçleriyle birlikte 2007 yılında Meclis’e gireceklerini söyledi.’
***
Bu konuşmanın bedeli beş yıl siyaset yasağı oldu.
- Öcalan’ın sağlığı bugün de bir fay hattıdır. Ama sivil toplum, Kürt hareketi o bahsi çoktan unuttu. Çünkü Öcalan’ın sağlığının bir fay hattı olduğuna inanan ve gereğini yapan bir hükümet ve devlet aklı var. Kimse talep etmeden İmralı’ya doktor heyetleri filan gidiyor. Arada bir Avrupa’dan sağlığı ile ilgili duyulan seslere ise, Öcalan bizzat devreye giriyor ve ‘Adalet Bakanlığı gereğini yapıyor, sizin gelip İmralı’da araştırma yapmanıza gerek yok ‘ diye cevap vererek, Avrupalılara kibarca teşekkür ediyor!
- 2007 yılında Kürtler meclise girecek demişim, eh o da oldu ve iyi ki oldu.
- Kürt sorununun askeri değil, siyasi olduğunu söylemişim, bu fikre bugün Türkiye’de itiraz edecek kişi kalmadı gibi..
O halde ben neden beş yıl siyaset yasağına mahkum edildim?
Geçenlerde, CHP’nin Genel Başkan Yardımcılarından biri, Enver Aysever’le sohbet ediyordu. CHP’nin seçimlerde uğradığı başarısızlığı yorumlarken, Türkiye’de bir değil üç ülke olduğunu ifade etti. Bu ülkeler Nijerya Mısır ve Belçika (Brüksel) imiş!. CHP Brüksellilerden oy alıyor, ama sayın genel başkan yardımcısı üzülerek izah etmeye çalışıyordu , Türkiye’de yaşayan Nijeryalılar ve Mısırlılar’dan oy alamıyordu! Sencer Ayata hoca bu analize ne der bilemiyorum, ama bu analizden ‘ilham’ almama izin verirseniz şunu söylemek isterim:
Bu ülkede OHAL hukuku ve uygulamaları yetmedi, tam yirmi yıla yakın bir zaman diliminde Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlarla biz Kürt aydınları ve siyasetçileri, kendimizi ikinci sınıf vatandaş dahası Türkiye’nin siyah ırka mensup vatandaşları gibi hissettik. Anayasa Mahkemesi böyle hissetmemize sebep olan kurumların başında gelir. Geçenlerde yazmıştım. Anayasa Mahkemesi Dersim’de ordunun yol açtığı felaketlerden daha vahim sonuçlara, Kürt partilerini yirmi yıl boyunca kapatarak ve meclise girmelerini yasaklayarak, imza atan bir kurum oldu. ‘
Dersim’den özür dilenmesi ne kadar normal ve gerekliyse, bu mahkeme adına devletin veya bizzat mahkemenin kendisinin özür dilemesi de bir o kadar gereklidir.
***
Benim kişisel başvurum, kanaatimce Anayasa Mahkemesi için bir fırsattır. Mahkeme başvuruya olumlu cevap vererek, geçmişin izlerini ve yarattığı tahribatları bir ölçüde de olsa gidermeye hazır olduğunu gösterebilir ve böylece bir mağdur olarak ben Anayasa mahkemesiyle helalleşebilirim!.
Dilekçemin bazı satır başları şunlar, hukukçular tartışır ve kanaat belirtirlerse, fena olmaz sanırım.
‘Anayasa Mahkemesi’nin karar tarihinde hakkımda bu konuşmadan dolayı herhangi bir kesinleşmiş mahkûmiyet kararım bulunmamaktadır.
5 Temmuz 2012 tarih ve 28344 sayılı RG de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı yasanın geçici 1. maddesiyle, propaganda suçu erteleme kapsamına alınmıştır.
30 Nisan 2013 tarih ve 28633 sayılı RG de yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunun 8 inci maddesiyle, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunun 7 inci maddesinin ikinci fıkrası değiştirilmiş ve cebir, şiddet ve tehdit içermeyen konuşmalar suç olmaktan çıkarılmıştır.
Bu yasal değişikliklere göre üzerime atılı eylemin yürürlükteki yasalara göre suç olmaktan çıkarıldığı tartışmasızdır.
Anayasa Mahkemesinin, Parti kapatma kararıyla birlikte benim bir siyasi partide siyaset yapmama engel olacak yöndeki kararı kanımca, AİHS 9 uncu maddede düzenlenmiş düşünce özgürlüğü, AİHS 10. maddede düzenlenmiş ifade özgürlüğü, AİHS 11 inci maddede düzenlenmiş dernek kurma ve toplantı özgürlüğüne ve AİHS 14 üncü madde de düzenlenmiş ayrımcılık yasağına aykırıdır.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bu yönde 01 Mart 2010 tarihinde başvuruda bulunmuş olup, 13325/10 Orhan Miroğlu/Türkiye dava dosyasında başvurumun incelemesi devam etmektedir.
Yüksek Mahkemenizin son günlerde verdiği, 2014/3986 (Twitter kararı), 2014/912 (Mehmet İlker Başbuğ kararı), 2013/9895 (İbrahim Ayhan kararı) gibi başvurucuların lehine sonuç vermiş, haklılığına hükmetmiş kararların varlığı ve bu kararların benim mağduriyetimin de benzer bir hukuk mantığı ve anlayışıyla sona erdirilebileceği yönünde doğurduğu güçlü kanaat nedeniyle işbu başvurumu yapmış bulunmaktayım.
Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenlerle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar:
Anayasa Mahkemesi İkinci Bölüm 02.04.2014 tarih ve 2014/3986 sayılı Kararı Paragraf 43 ve 44 maddesi aşağıya aynen alıntılanmıştır.
“43. İfade özgürlüğü konusunda devletin pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Kamu makamları negatif yükümlülük kapsamında Anayasa’nın 13. ve 26. maddeleri kapsamında zorunlu olmadıkça ifadenin açıklanmasını ve yayılmasını yasaklamamalı ve yaptırımlara tabi tutmamalı; pozitif yükümlülük kapsamında ise ifade özgürlüğünün gerçek ve etkili korunması için gereken tedbirleri almalıdır (benzer yöndeki AİHM görüşü için bkz. Özgür Gündem/Türkiye, B.No:23144/93, 16/3/2000, §43). Bu denge kurulurken Anayasanın 13. ve 26. maddeleri kapsamında kanunen öngörülen sınırlı sebeplerle ve meşru amaçlarla, demokratik toplum düzeninin gerekleri gözetilerek, sınırlama amacı ile aracı arasında ölçülü bir dengenin gözetilmesi ve hakkın özüne dokunulmaması gereklidir (B.No:2013/2602,23/1/2014, §56).
***
Anayasa Mahkemesi, müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını, müdahalede bulunulurken hakkın özüne dokunulup dokunulmadığını, ölçülü davranılıp davranılmadığını her olayın kendine has özelliklerine göre takdir edecektir (B.No:2013/2602,23/1/2014, §61).”
Anayasa Madde 67: “ Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir.”
Anayasa Madde 68: “Vatandaşlar, siyasi parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir. Parti üyesi olabilmek için on sekiz yaşını doldurmuş olmak gerekir.”
BAŞVURU YOLLARININ TÜKETİLDİĞİNE İLİŞKİN BİLGİLER: 11.12.2009 tarihli, AYM kararına karşı başvurulacak herhangi bir yargısal mercii bulunmamaktadır.
SONUÇ TALEPLERİ: Başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilerek, Anayasa 67, 68 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 9, 10, 11 ve 14 üncü maddesinde düzenlenmiş ifade özgürlüğü, siyaset yapma temel hakkının ihlal edildiğinin tespitine, yeniden yargılamada hukuki yarar yokluğu nedeniyle lehime 50.000,00 TL manevi tazminat takdirine, karar verilmesini saygılarımızla dilerim.’