Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) tarafından yaptırılan “Anayasaya Dair Tanım ve Beklentiler Araştırması”nın sonuçları ülkedeki temel problemlerin çözümü konusunda toplumun geniş çaplı bir uzlaşma içinde olduğunu ortaya koyuyor.
Mesela son günlerde cezaevlerindeki PKK’lıların yaptığı açlık grevi dolayısıyla gündeme gelen “anadilde eğitim” ve “ülkenin resmi dili” konularında toplumun ezici çoğunluğunun benzer fikirde olduğu görülüyor. Araştırmanın sonuçlarına göre:
-“Ülkenin resmî dili ne olmalıdır” sorusuna çok büyük bir kesim (yüzde 85) “yalnızca Türkçe olmalıdır” derken, yalnızca yüzde 15’lik bir kesim “Türkçe’nin yanı sıra bu topraklardaki bütün diller resmî dil olabilir” diyor.
- “Temel eğitimde eğitim dili ne olmalıdır?” sorusuna yüzde 73’lük kesim “Yalnızca Türkçe olmalıdır”, yüzde 27’lik kesim de “Türkçe’nin yanı sıra herkes ana babasından öğrendiği ve konuştuğu dilde eğitim alabilir” cevabını veriyor.
Araştırma sonuçlarına bakılırsa, Türkiye’nin tartışma gündeminden hiç düşmeyen laiklik ve Atatürk ilkeleri gibi konularda da aydınlar arasında bulunamayan uzlaşmanın halk katında mevcut olduğu gözleniyor.
- Toplumun yarısı laikliğin anayasada aynen kalması gerektiğini (yüzde 50,6), beşte ikisi ise kalması gerektiğini ancak “devletin tüm dinlere aynı mesafede olacağı şekilde yeniden tanımlanması” gerektiğini düşünüyor.
- Bir diğer ciddi tartışma konusu olan zorunlu din dersleri konusunda katılımcıların yüzde 50,1’i “zorunlu olmalı”, yüzde 46,3’ü “seçmeli olmalı” görüşünü belirtirken, “din dersleri olmamalı” diyenlerin oranının sadece yüzde 3,6’da kalması çok anlamlı. Diyanet İşleri’nin anayasada yer almasını isteyenlerin oranı da yüzde 84,3. Kamu görevlilerinin örtünebilmeleri gerektiğini düşünenler ise yüzde 76.
***
Araştırmanın ortaya koyduğu veriler Türk toplumunu tanıyanlar açısından şaşırtıcı değil. Ne var ki kimlik konusundaki sorunun mantığında bir problem var. Türk kimliği “Kürt, Çerkez, Ermeni, Rum, Gürcü gibi tüm etnik kimlikler”in muadili bir etnik kimlik olarak tanımlanarak soruluyor. Sanki Türk kimliğini etnik kimlik değil, bütün etnik kimlikleri de kapsayan kültürel ve siyasal bir şemsiye kimlik anlamında kabul eden hiç kimse yokmuş gibi sorulmuş bu soru.
***
Toplumun “nasıl bir anayasa istediğini” bu araştırma sonuçları ortaya koyuyor. Dolayısıyla bir yandan siyasetçilerin bir yandan da toplumsal eğilimleri araştırmakla veya ölçmekle uğraşan sosyal bilimcilerimizin bu sonuçlara kulak vermesi gerekir.
Ne var ki halkın veya aydınların yeni bir anayasada neler olmasını istediğine baktığımız kadar, yeni bir anayasa yaparak bütün sorunlarımızı çözeceğimizi düşünmenin ne kadar sağlıklı bir yaklaşım olduğunu da düşünmek lazım.
“Anayasa gelecek dertler bitecek” fikri bizde çok yeni bir yaklaşım değil, bilakis epeyce gerilere giden bir tarihe sahip. Sözgelimi 1908 Devrimi’ne öncülük eden kadroların temel amacı 1876 Anayasası’nın yeniden yürürlüğe girmesini sağlamaktı. Ancak bizzat kendilerinden öğrendiğimiz kadarıyla bu iyi niyetli anayasacı aydınlar arasında geri getirmek istedikleri 1876 Anayasa’nın metnini görüp okumuş olan neredeyse hiç kimse yoktu!
Bugün de yine çoğunluğunun iyi niyetinden kuşku duymadığımız aydınlar “yeni bir anayasa yapılsa hiçbir derdimiz kalmaz” fikrini savunmaktalar. Oysa ülkede yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğunu düşünmek başka bir şey, “yeni anayasa yapılmazsa ölürüz biteriz” diye düşünmek veya “yeni anayasa gelecek bütün dertler bitecek” itikadına saplanıp kalmak apayrı bir şey.
Bazı aydınlarımızın bu konudaki saplantısı toplumun genelini de etkiliyor. İnsanlar ne olduğunu bile bilmedikleri bir yazılı metnin geçerlik kazanması halinde sorunların çözüleceğine inandırılıyorlar. Mesela TESEV araştırmasının sonuçlarına göre, toplumun yüzde 53,4’ü Kürt meselesinin, yüzde 40,7’si ekonomik durumun yeni bir anayasa yapılması halinde çözüleceğini düşünüyor.
Bu kadar yüksek beklentiyi karşılayacak anayasayı nereden bulacağız?