Başbakan Davutoğlu Brüksel dönüşü anahtar tespiti yapıyor. Sözleri şöyle:
“Dünyada uluslararası medya networkü var. Her şeyi yapıyoruz ama bu network bir karar vermiş. Türkiye’nin başarı hikayesi bitirilecek ve Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan şeytanlaştırılacak. Hedef bu. 2010’dan yani Davos’taki “one minute”den sonra düğmeye basılmış gibi Türkiye aleyhine harekete geçildi. Türkiye’de davalara ve iddialara bakın hepsi bu tarihten sonra başlıyor. Mursi’ye ve Mısır’daki demokrasiye verdiğimiz destekten sonra Türkiye aleyhtarı bu cephe daha da genişledi. Türkiye demokrasiyi savunmanın bedelini ödüyor. Arap baharı demokratikleşme yönünde olsaydı Türkiye bütün bu ülkelerin hamisi olurdu. Bu çok korkuttu.”
Davos’tan sonra “Bunun bir faturası olur” demişti 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel. Davos’ta Başbakan Erdoğan İsrail Cumhurbaşkanı’nın yüzüne karşı şunları söylemişti:
“Sesin çok yüksek çıkıyor. Benden yaşlısın biliyorum ki sesinin benden çok yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. Benim sesim bu kadar çok yüksek çıkmayacak. Bunu böyle bilesin. Öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüz, nasıl vurduğunuzu çok iyi biliyorum. Ülkenizde başbakanlık yapmış 2 kişinin bana çok önemli lafları vardır. Filistin’e, tankların üstünde girdiği zaman ‘kendimi bir başka mutlu addediyorum’ diyen başbakanlarınız var. Tankların üzerine çıkıp da ‘Filistin’e girince mutlu oluyorum’ diyen başbakanlarınız var.”
Bunlar, dünyada bir İsrail Cumhurbaşkanı’nın yüzüne söylenmiş tarihi sözlerdi. Batı dünyasında her politikacı, İsrail’le böyle bir yüzleşmenin kendi siyasi hayatı için neye mal olacağını bilirdi. Demirel de, o kanaatle konuşuyordu.
Tayyip Erdoğan ise orada, o noktada hesapsızdı. Yani içinden geleni konuşuyordu. Yarınlara yönelik bir siyasi hesap düşünmemişti. Yüreğinde Filistin’de katledilenlerin acısı vardı ve o, söze dökülmüştü. Bedeli ne ise göze alınmış bir jestti o.
Eminim ki Demirel, o tarihten beri Tayyip Erdoğan’a nasıl vurulacağını, faturanın nasıl ödetileceğini gözleyip durmuştur.
Üstüne bir de Mavi Marmara eklendiğini düşünün Davos’un.
Bütün bunlar “Tayyip Erdoğan Türkiyesi”nin dünyada etkinliği bilinen Yahudi lobisi için özel bir anlam kazandığını ortaya koymaktaydı.
Davutoğlu “Dünyada bir medya networkü var” diyor. Bunu dünyayı bilen herkes bilir. O medya şebekesinin ağına düşen politikacının akıbeti de ürkütücüdür.
“Davos’tan sonra Tayyip Erdoğan’a yönelik şeytanlaştırma faaliyeti başladı” tespiti hayatidir Başbakan’ın.
Bu işin, Mavi Marmara’dan sonra “Paralel yapı” diye nitelenen, normalde Tayyip Erdoğan’ın yanında bulunması gereken bir grubu içine alacak boyutta genişlemesi lobi nüfuzunun nerelere ulaşabileceğinin de göstergesidir. Paralel yapı, o cenahtan bazı kişilerin sözlerine yansıdığı biçimde “Uluslararası odaklarda Tayyip Erdoğan’ın kalemi kırıldı” hükmüyle böyle bir duruş noktasını bilinçle mi seçmiştir, yoksa aka aka oralara mı sürüklenmiştir, onun değerlendirmesi ayrı, ama durduğu noktanın Yahudi lobisinin Tayyip Erdoğan’a karşı yürüttüğü “diabolizasyon - şeytanlaştırma” faaliyetine su taşıdığında kuşku yok. Benim algım şu: Paralel yapı, Yahudi lobisinin Tayyip Erdoğan’ın belini kırmasını bekliyor. Bu - Allah korusun- gerçekleşirse bayram yapacaklarını düşünmek de çok yanlış olmayacaktır.
Bu noktada “Türkiye’nin başarı hikayesi”nin Yahudi lobisinin yanında, İslam coğrafyasına yönelik sömürgeci hedeflerini terk etmemiş odaklar için de engellenmesi gereken bir süreç gibi görüldüğünü unutmamak gerekiyor. “Arap baharı”nın batağa saplanması, Mısır’da darbeye gelinmesi, Suriye’de Esed’in katliamlarına göz yumulması Türkiye’nin İslam dünyası ile birlikte bir yükselme trendi yakalamasına karşı yürütülen bir operasyondur.
Mursi’yi yıkanların, 1992’de Cezayir darbesine arka çıktığını, dün Erbakan’ı yıktıklarını ve bugünkü hedeflerinin Tayyip Erdoğan olduğunu düşünmek yanlış olmaz.
Büyük bir mücadele verildiği muhakkak. Bu noktada milletin duruşu tarihidir. Tayyip Erdoğan’ın, kendini, şahsi kaygıları aşan, bir yerde canını ortaya koyan ölçekte mazlumlara sahip çıkışının da kader planında özel bir anlam taşıdığı kanaati yabana atılmamalı. Bu durumda ne denir? Dünyada her şeyin, dünya - beşer planında hallolduğunu düşünenler bir daha düşünsün.