İtalya Başbakanı Orlando’nun Paris Konferansı’nda Antalya’yı aldıktan sonra Adriyatik kıyısındaki Fiume limanını da istediği ve alamadığı bilinir. Bu konudaki toplantıda ABD-İngiltere-Fransa üçlüsünün, Fiume’yi İtalya’ya vermeyeceğini anlayan Başbakan Orlando, toplantı odasında herkesin önünde feryatla kendini yere atar... İtalya Başbakanı sonra utanmadan yerde debelenmeye, tepinmeye ve ağlamaya başlar... Sahne şu: Beyaz Adam, diğer beyaz adamlardan sömürge arazisi istiyor. İstediğini alamayınca da yerde tepinip ağlamaya başlıyor... 1919 dünyası böyleydi de, 100 yıl sonra durum çok mu farklı?
Orlando sonra utanmadan bu sahneyi medyaya anlatmış ve rezillikten fayda sağlamaya çalışmıştır: “Yerde debelendim. Kafamı duvara vurdum. Ağladım. Ölmek istedim”...
Fransa Başbakanı Clemenceau da o sahneyi sonradan şöyle yorumlar: “Keşke prostatım da ağlak Orlando’nun gözyaşları gibi iyi çalışsa”...
100 yıl sonra iki ‘devlet adamı’ nelerle hatırlanıyor. Tarihi bu adamlar yapmış! 1919, hala süren yanlışlıklar zincirinin başlangıcıdır ve yanlışı bu adamlar yapmıştır. Ancak tarih böyledir. Ne yapmak istediğinizle değil, ne yaptığınızla anılırsınız.
Paris Konferansı’nda İtalya’nın istediği yerleri alamaması sonucu ağlak Başbakan Orlando, Versay Anlaşması imzalanmadan, Haziran 1919’da iktidardan düşer... Yerini Benito Mussolini alacaktır. Ağlak Orlando, sömürgeciliği becerememiş, bu işi kendisinden daha iyi yapmak üzere Mussolini iktidara gelmiştir. Mussolini gözyaşı dökecek adam değildir. Elinden geleni yapar ve Nisan 1945’te kurşuna dizilip, ayağından asılır.
Paris 1919 - İtilaf Devletleri’nin temsilcileri barış görüşmelerini yürütüyor.
1919 Paris konferansında Türk vatanının nasıl paylaşıldığını hatırlamak gerekiyor. Şimdi su yüzüne çıkan sömürgeci beyaz adam refleksleri Paris 1919’da resmi politika idi.
Paris’te 13 Mayıs 1919, Yunan askerinin İzmir’e çıktığı 15 Mayıs kadar uğursuz bir gündür. O gün boyunca Paris’te saat saat Anadolu’yu parçalama pazarlıkları yapıldı. Türkün gıyabında paylaşım konuşuldu.
O sabah, kahvaltı sonrasında İngilizler, kendi aralarında toplanırlar. İtalyanlar yağmadan yeterince pay alamadıkları gerekçesiyle konferanstan ayrılma şantajına girmişlerdir. Genel tiyatroyu bozmamak ve İtalyanları masada tutmak için, Anadolu’dan İtalya’ya pay vermek gerekmektedir. Sabah İtalyanlarla buluşma kararlaştırılmıştır, İtalyanlar gelmeden İngilizler kendi aralarında toplanır.
İngiliz diplomat Harold Nicolson’un anılarına göre, odada Başbakan Lloyd George, Dışişleri Bakanı Balfour ve Nicholson dahil dört üst düzey İngiliz görevli vardır. Lloyd George ‘İtalyanlara Anadolu’dan ne verilebileceğini’ sorar. Haritaları hazırlatmış olan Nicholson, Antalya bölgesinin verilebileceğini, Anadolu’nun kalanı da Fransa’nın alabileceğini söyler. Dışişleri Bakanı Balfour görüş belirtmez. Ancak diğerleri itiraz eder.
İtiraz, Anadolu’nun hangi yüzle paylaşıldığına değil, arazi miktarlarına ilişkindir. O sırada İtalya Başbakanı Orlando ile Dışişleri Bakanı Sonnino gelir. Anadolu haritasının yer aldığı masanın çevresine otururlar. Nicholson ortamı ‘Sanki pasta dağıtılacak gibi herkes masanın çevresindeydi’ diye özetler.... Sonra İngiliz Başbakanı George, haritadan paylaşım önerisi yapar... İtalyanlar Kuşadası’nı da ister. George ‘Orayı alamazsınız, orası Yunan dolu’ der. Haritada Fethiye civarını ve İskenderun’a uzanan kıyıyı da gösterir ve oralarda da Yunan nüfusun yoğun olduğunu söyler.
İngiliz diplomat Nicolson, Başbakanın yanıldığını fark eder: Haritada yeşillik olarak işaretli alanları, Başbakan George ‘Yunan nüfus’ sanmıştır. Ege-Akdeniz kıyısındaki bütün yeşillik alanların Yunan nüfus yoğunluğu olduğunu zanneden İngiliz Başbakanı, buraları İtalyanlardan uzak tutmaya çalışmaktadır. Ve bu ‘yeşil’ alanları, iki gün sonra başlayacak Yunan işgaline hazırlamaktadır.
Nicolson yeşil alanların Yunan nüfus değil, ormanlık alan olduğu söylediğinde, L. George çok eğlenir. Bu arada İtalyanlar Ereğli kömür madenlerini isterler. L. George ‘Orada kalitesiz kömür var. Zaten miktarı da fazla değil’ der... İtalya Başbakanı Orlando başka bir şeyin peşindedir: ‘Ama ahlaki denge için lazım’ der... Yunanistan’ın Anadolu’dan fazla pay aldığını düşünen İtalya, denge için ‘bir şey’ ... Mesela Ereğli madenlerini istemektedir... Arsızlık ve yüzsüzlüğün, ulusal onura, millete, dine saygısızlığın dibi, 1919 Konferansıdır.
Sonunda İtalyanlar Antalya bölgesinde manda rejimi kurmaya razı olur. Bu arada İngilizler, Antalya’ya karşılık Hırvatistan kıyısındaki Fiume’yi ve Rodos adasını İtalya iştahından uzak tutarlar.
İngilizler, Antalya mandasının da kolay olmayacağını göstermek için ‘bölge halkının rıza ve isteği olmalı’ şeklindeki Milletler Cemiyeti şartını İtalyanlara hatırlatırlar... ‘Rıza ve istek’ ifadesine iki İtalyan kahkahalarla gülmeye başlar. Başbakan Orlando’nun gözlerinden yaş gelmiştir... Görüldüğü gibi, sömürgeci beyaz adamın arsızlık ve küstahlığının sembolü Paris 1919’dur. Ancak kahkaha gözyaşları, sonra acı gözyaşlarına dönecektir. Antalya ve Anadolu, İtalyanları daha sonra kederden ağlatacaktır.
İtalyanlar kahkahalarla gülerken, İngiltere ekibinin Anadolu için başka niyetleri vardır. 13 Mayıs daha bitmemiştir. İtalyanların bulunduğu odadan çıkan İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour, yardımcısına başka odada farklı bir plan dikte ettirir: a- Anadolu’da bir Yunan Bölgesi olacaktır. b- Bütün Anadolu ‘Türkiye’ olacak, ancak ülke, kilit bakanlıklarda görevli yabancı danışmanlar üzerinden uluslararası kontrol altına alınacaktır. c- Antalya bölgesinde İtalya’ya, nüfus yerleştireceği ve ticarette kullanabileceği bir alan verilecektir.
Bu plan yazıldığında gün, öğlene gelmiştir.
Saat 16’da İngiltere Başbakanı L. George, Fransa Başbakanı Clemenceau ve ABD Başkanı Wilson yeniden toplanırlar. Yine masadaki Anadolu haritasının üzerine üşüşmüşlerdir.
Haritada paylaşım sırasında üçlünün Anadolu’yu bilmediğini fark eden İngiliz diplomat Nicolson, Konya’nın İtalyanlara mı bırakıldığını sorar. ‘Hayır’ derler… Konya, İtalyan bölgesinden çıkartılır... Nicolson Bağdat Demiryolunun da paylaşımda ikiye bölündüğünü görür, onu da söyler, ancak ciddiye alınmaz.
Sonra ABD Başkanı Wilson ‘Adalar ne olacak ?’ diye sorar.
Nicolson: ‘Onlar, Yunan adası Sayın Başkan’ der.
Wilson: ‘O zaman Yunanistan’a verilmeleri gerekir, değil mi?
Nicolson: ‘Tercihan.’
Wilson tekrarlar: ‘Tercihan.’
Fransa Başbakanı Clemenceau bütün bu süreçte konuşmamıştır. İki eliyle masanın üzerindeki haritaya abanmıştır. Bir gorile benzemektedir.
Nicolson sonra bu kararları yazıp belgeleştirmesi için odadan yollanır.
Üçlü, Anadolu’yu insafsızca paylaştırmıştır: 1- Türkiye Batı’da Avrupa’dan çıkartılacak, Doğuda Ermenistan’a geniş bölge verilecektir. 2- Yunanistan, İzmir-Ayvalık arasını işgal edecek, Aydın vilayetinde de ayrıca manda idaresi kuracaktır. 3- İtalya, Marmaris-Mersin arasında ve Konya’da manda idaresi kuracaktır. 4- Fransa, Anadolu’nun güneyinde ne kaldıysa, onu alacaktır... (Burada işgal ile manda idaresinin farklı anlamlarda kullanıldığına dikkati çekelim)
Nicolson, amiri Hankey’e bu kararları iletir ve onay alır. Hankey ise Nicholson’a ayrıca ‘Ermenistan ve İstanbul’un ABD mandasına bırakılmasına’ ilişkin bir karar tasarısı yazmasını söyler. Nicolson ise acıkmıştır, önce akşam yemeği yemek ister. Bu son kararı yemekten sonra yazacaktır. 13 Mayıs 1919 böyle biter.