Alevilerin cem evleriyle ilgili taleplerini tartışmıştık dünkü yazımızda; bugün sıra Kürtlerin anadilde eğitim taleplerinde... Her ikisinin de ortak bazı yönleri var. Her iki konuda da asıl önemli hususlar gözden kaçırılıyor:
Cem evlerine yasal statü verilmesi başka bir konu; buraları ibadethane olarak tescil etmek bambaşka bir konu demiştik... Kürtlerin de anadillerini kullanma hakları başka bir konu, anadilde eğitim apayrı bir konu.
Cem evlerini ibadethane olarak kabul etmek Aleviliği “ayrı bir din” olarak tescil etmek demek. 2003 yılından bu yana Almanya’nın bazı eyaletlerinde yapıldığı gibi...
Anadilde eğitim taleplerinin varacağı yer de Kürtlerin “ayrı bir millet” olarak tescili.
Çünkü anadilde eğitim konusu çoğunlukla zannedildiği gibi, Kürtçenin eğitimde kullanılması talebi değil. Talep edilen şey farklı: Kürtlerin yaşadığı her yerde devlet okullarındaki eğitimin Türkçe yerine Kürtçe verilmesi. Yani siz “isteyen istediği yerde özel okul açsın ve orada istediği dilde eğitim verebilsin” dediğinizde bile -ki bunun da bazı sakıncaları olabilir ama şimdilik onu geçiyoruz- kesin bir “hayır” cevabını alıyorsunuz. “Kürtlerin yaşadığı her yerde eğitim dili Kürtçe olacak” diyorlar.
Bunda bir sakınca görmeyenlere, “ne var ki bunda” diyeceklere işin politik boyutunu anlatmanın anlamı yok. Ama hiç değilse bunun mantıksız ve haksız bir talep olduğunu söylemek lazım.
Niçin mantıksız? Çünkü Kürtlerin yaşadığı yerlerdeki devlet okullarında eğitimin Kürtçe yapılması fiilen mümkün değil bir defa. Bu kadar okulda Kürtçe eğitim verebilecek sayıda öğretmen bulunmasına imkân yok. Bu öğretmenleri yetiştirmek için bugün yola çıksanız en iyimser tahminle yirmi seneden önce hazır olamazsınız.
İkincisi Türkiye’de farklı dili olan tek etnik grup Kürtler değil. Anadilde eğitimin sadece Kürtçe yapılması haksızlık olmaz mı öyleyse? Sözgelimi Gürcülerin, Çerkeslerin, Boşnakların vs etnik dillerinde de eğitim yapıldığını farz edin ve sonuçta nasıl bir tablo çıkar ortaya diye düşünün.
Çare şu prensipte anlaşmak olmalı: İsteyen herkes istediği dilde eğitim verecek okullar açabilsin, kendi dilini toplumsal hayatın her alanında özgürce kullanabilsin. Ama Kürtler adına konuşanlar bunu kabul etmiyorlar.
“Bunda şaşılacak ne var! Adamlar kendilerini bu milletin parçası saymıyorlar ve dolayısıyla özerk bir yapı peşindeler” diyeceksiniz. Aslına bakarsanız anadilde eğitim taleplerini cevaplayabilmek için Türkiye’nin politik sistemini federalizme dönüştürmek de kar etmez. Çünkü “Kürtlerin yaşadığı her yerde” diye bir şart var. İstanbul’daki, İzmir’deki; Balıkesir’deki okullar için de “isteyen Kürtçe eğitim alsın, isteyen Türkçe” talebi söz konusu. Bunlar Kürt sorununu çözmeye yönelik iyi niyetli talepler olamaz.
Kürt sorunun çözümü konusunda bugüne kadar çok önemli adımlar atıldı ama bazı eksikler yine var. Onlar da oturup konuşularak mantık ve vicdan çerçevesinde çözülür. Ancak asıl önemli olan farklı etnik kökenleri, farklı dilleri, hatta farklı inanışları olan bütün vatandaşların kendilerini aynı milletin eşit birer ferdi olarak görebilmelerini sağlamak.
Öyleyse öncelikle “eşit vatandaşlık” ilkesi üzerinde anlaşmak lazım. Dolayısıyla Kürtlere imtiyaz değil, bütün topluma eşitlik talep etmemiz lazım... Yalnız, buna cevaben “o zaman Kürtlere verilecek hakları bütün etnik gruplara verin, sorun bitsin” demekle olmaz. Düşünün: Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde -”Kürtlerin yaşadığı her yerde” ısrarından vazgeçileceği beklentisiyle böyle söylüyorum- Kürtçenin önce eğitim dili olması ve ardından yerel yönetimler aracılığıyla resmi dilin yerini alması, diğer etnik gruplara da verilebilecek bir hak olabilir mi? Üniter yapının korunmasını falan bırakın, fiilen mümkün mü bu?