Üç puan almanın, iki takım için de taşıdığı büyük önem nedeniyle; maç gerilimli başladı. O kadar ki; daha 7’inci dakikada karşılıklı sarı kartlar geldi. Merih Demiral o kadar sinirli olmasaydı, o kartlar da gelmezdi.
Bir kaç dakika sonra, gene gerilimli anlar yaşanınca; hakem tarafları uyarmak zorunda kaldı. Sakin olmak gerek...
Maça tempolu başladık gibi görünüyorduk ama; ataklarımız yeterli organizasyon içermediği için, olması gereken etkinlikte değildi. Dikkatimiz dağınıktı, kopuk kopuk oynuyorduk. Savunmadan orta sahaya... Orta sahadan ilerdi uca göndermeğe çalıştığımız toplarda, koordinat şaşkınlığı vardı. Milli takımdık ama, henüz “Takım” değildik.
***
Sayısal azlık ve hatta yoksunluk içindeki ataklarımız; rakibe gözdağı verecek dirilikte de değildi. Arnavutluk’un oyununa gelir gibi bir havadaydık. Adamlar bizi idare ediyordu.
Üç puana mutlak ihtiyacı olan bir takımın; çok daha iyi, çok daha diri ve çok daha tehdit edici olması gerekirdi. Ne yazık ki, bundan yoksunduk.
Asllında Arnavutlar’da pek becerikli değildi ama; bizim yapacağımız bariz bir hatadan nemalanmayı bekledikleri aşikardı.
***
İkinci yarıya başladığımızda; üzerimizdeki anlamsız gerilimin yokolduğunu gördük, sevindik... Çünkü üzerimizdeki sinsi stres; oyun kurmamızı da zorlaşatırıyordu. Daha atak, daha derli topluyduk ama, tempo yükseltmede aynı başarıyı gösteremiyorduk.
Arnavutluk, oyunun sonu yaklaştığında bile; maçın başından beri olan tavrını değiştirmiyordu. Onlar hala bizden hata bekliyordu. Ama en büyük hatayı onlar yaptı ve maçı bize resmen armağan ettiler. Yaşasın!