Casusluk romanlarının en iyilerinden İngiliz yazar John Le Carre istihbari çalışmanın önemini “A Most Wanted Man”de (tercümesi “Aranan Adam” ama Türkçeye “İnsan Avı” olarak çevrildi) çok iyi anlatır. Alman istihbaratının başındaki Günther Bachmann, yasadışı yollarla Hamburg’a giren Issa Karpov’u izlemeye alır. Issa’ya büyük bir miras kalmıştır.
Bir diğer karakter Abdullah ise Hamburg’da İslami yardım kuruluşlarına bağışlanan paraları organize eder. Bachmann, Issa’nın parasını Abdullah’ın hangi kuruluşlara vereceğini beklemektedir. Çünkü elindeki listedeki bir yardım kuruluşu terörist bir grubun paravan şirketidir. Beklediği olur.Issa’dan Abdullah’a, oradan da en büyüğe ulaşmaya çalışır. Ama Amerikan istihbaratı BND içindeki adamlarını ve Hamburg istasyon şefini devreye sokar ve Abdullah’ı gözaltına alır.
Çok çarpıcı bir kitap ve daha sonra film olan “İnsanı Avı” izleme, gözetlemenin iyi yapıldığında hangi felaketlerin önüne geçildiğinin altını çiziyor. Ne var ki Avrupa üç gün önce gerçek hayatta bu kadar başarılı olamadı. Amsterdam-Paris treninde Faslı bir saldırgan elindeki kalaşnikofla ateş etmek isterken üç ABD’li yolcu tarafından etkisiz hale getirildi. Trendeki saldırıya döneceğiz. Önce iki ay öncesine bir dönelim.
12 Haziran 2015’te Hollanda’ya yayın yapan Trouw gazetesine bir haber düştü. Habere göre Amsterdam belediyesi kentteki Türk ve Faslı göçmenlerin davranış şekillerini belirlemek amacıyla bir çalışma başlatmıştı. “Psy Ops” (Psikolojik Operasyonlar) adlı çalışmaya, polis ve Afganistan’daki Hollanda gücünde görev alan özel komando birimi de katılmış, 2012’de başlayan çalışma 2014’de bitmişti.
Çalışma denilen bu raporlama aslında Hollanda devletinin bir istihbari faaliyetiydi. Çünkü Türkiye ve Fas kökenli göçmenler çeşitli gruplara ayrılmış ve “en savunmasız oldukları yerler ve dışarıdan gelen müdahalelere nasıl tepki verdikleri” araştırılmıştı. Araştırmanın sonuçları kamuoyuyla paylaşılmadı. Bunu finanse eden de Güvenlik ve Adalet Bakanlığı’ydı.
Aynı çalışmada Türk ve Faslı göçmenler “25-40 yaş arası camiye gidenler”, “küçük çocukları olan göçmen aileler” gibi başlıklarla incelendi. Projenin başındaki isim, polis başmüfettişi Carolien Dijkstra çalışmayı savundu ve polisin görevlerinden biri de suçu önlemektir dedi.
Amsterdam-Paris trenindeki saldırıya dönersek... Carolien Dijkstra ne yazık ki saldırıyı önleyemedi. Saldırıyı gerçekleştiren Ayop El Kazzani 26 yaşında Faslı bir göçmendi. Hollanda devleti Faslılar hakkında çalışma bile yaptığı halde El Kazzani’yi fark edemedi. Çünkü Kazzani daha önce suça bulaşmamıştı. Üstelik El Kazzani’nin Fransız ve İspanyol istihbaratının kayıtlarında olduğu ortaya çıktı. Yani izleniyordu. Suça bulaşmadığı için yakalanmamıştı ama son Amsterdam-Paris treninde üç ABD’li olmasa toplu bir katliam yaşanacaktı.
Fransız polisi, Fas vatandaşı olan Kazzani’nin ilk olarak İspanyol polisi tarafından takibe alındığını söyledi. Fransa’ya geçme ihtimali üzerine Fransız polisine bilgi verilmiş, Kazzani hakkında ülkede “S” tipi fişleme (ulusal güvenliği tehdit) hazırlanmıştı. Fransız polisi, Kazzani’nin 10 Mayıs 2015’te Germanwings havayolu şirketi ile Berlin üzerinden İstanbul’a geldiğini ileri sürdü ama bu iddia henüz doğrulanmadı.
Hollanda devleti bana göre haklı olarak şüphelendiği herkesi izlemeli. Eğer El Kazzani başarılı olsa, trende katliam yaşanacaktı. Benzerleri yaşanmaması için de gerekli tedbirler alınmalı. Nitekim Avrupa’nın göbeğinde açık bir istihbarat zaafı yaşandı. Şu an ABD ve Avrupa saha ajanlarını iki katına çıkardı. Türkiye de böyle yapmalı. FETÖ, PKK, DAEŞ, DHKP-C’ye nefes aldırılmamalıdır.
Türk devleti teröristleri izliyor ve attıkları adımları biliyor. Aldıkları nefesten haberleri var. Amsterdam-Paris treninde yaşananlar gösterdi ki terör örgütü mensuplarını fiziki takip ve tarassut altına almak mecburidir. PKK, DAEŞ, DHKP-C’nin yöntemlerini biliyoruz. FETÖ ise Türkiye tarihinin gördüğü en sinsi, en kalleşi en tehlikeli terör örgütüdür.
Her FETÖ üyesinin peşine adam takacak kadar güvenlik ve istihbarat ajanımız mevcuttur. FETÖ konusunda görev bekleyen yüzlerce emekli özel harekatçı, MİT mensubu var. Bunlardan da gerektiğinde yararlanılmalıdır. Çünkü FETÖ’ye karşı fiziki takip ve tarassut zorunlu bir haldir. Polis, savcı, esnaf vb kılığındaki bu örgütü tıpkı ABD ve AB’nin kendi hedeflerindeki terör örgütlerine yaptığı gibi adım adım izlemek gerekir.
El Kazzani benzeri olaylar yaşanmaması için tedbir zorunludur. ABD ve AB’yi bu konuda alkışlayanlar, iş kendi ülkelerine gelince polis devleti olduk yalanına sarılıyorlar. Onlar yapınca iyi, biz yapınca kötü. Hadi canım hadi!