Türkiye’de siyaset yapanlar ABD’yle takışmanın nasıl tekinsiz bir iş olduğunu bilmez mi?
Bunu bilmeyen siyaset yapmasın daha iyi...
Washington’da ve Ankara’da ABD’nin çıkarlarını temsil edenler Türkiye’de yaşayan insanların ülkelerine karşı hislerini, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın işine karışanlara tepki verdiğini bilmez mi peki?
Onlar da bunu bilmiyorlarsa işlerinin hayli zor olduğunu bir yere yazsınlar...
Çok partili dönem içerisinde hayli müdahaleler yaşandı. Bunların herbirinde Washington’un damgası olduğuna inanılır. İzmir’de o zaman faaliyette bulunan Kızılçullu Amerikan Kolejimezunu Adnan Menderes hiçbir zaman ‘Amerikan aleyhtarı’ değildi; ancak Washington’un baskıları onu ‘yeni arayışlara’ sevk etmişti. 27 Mayıs’ta (1960) devrilmeseydi ilişkileri samimileştirmek için Moskova’ya gidecekti.
İsmet İnönü 27 Mayıs sonrası başbakanlığı üstlendi ve ‘Kıbrıs sorunu’ patladığında ne yaptı? ABD Başkanı Lyndon Johnson’un “Kıbrıs’a çıkarsanız başınıza iş açarım” anlamına gelen mektubunu alınca, Washington’un kulağına gidecek biçimde, “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de onun içinde yerini alır” dedi.
Dedi de ne oldu? 27 Mayıs’ın gerçek mimarı İsmet Paşa’nın da ipini çekti.
Johnson mektubu 5 Haziran 1964 tarihini taşır; İnönü hükümeti 20 Şubat 1965’te devrilmiştir...
12 Eylül (1980) müdahalesi, o sırada opera izlemekte olan Jimmy Carter’a, “Bizim çocuklar darbe yaptı” müjdesiyle iletilmiştir.
Gerçekten tekin değildir Washington’la ters düşmek... Bunu siyasete atıldıkları ilk günden bilir bizim politikacılar...
Yalnız bazen ne olduğunu tam anlamayabilirler...
Ergenekon dava süreci başladığında Washington sesini çıkarmadı; hatta destek de verdi. Sonuçta ‘Soğuk Savaş’ şartlarında CIA eliyle kurulmuş, uzaktan kumandayla isteneni yerine getirmiş, 1990’larda Avrupa’nın başka ülkelerinde varlığı sona erdirildiği halde bizde yeni veçhe kazandırılmış bir örgütün gecikmiş tasfiyesi olarak gördü ABD süreci...
Desteklediyse bundan dolayı destekledi.
Şimdilerde hem Washington’dan hem Ankara’dan yükselen Amerikan itirazları ne peki? ABD’yi Ankara’da temsil eden büyükelçi, daha önce de, ‘Ergenekon’ ilintili davalardan ‘Balyoz’ ile ilgili “Neyle suçlandıklarını bilmeden yargılanan subaylar” cümleli itirazlarını seslendirmişti; şimdi aynı itirazı tekrarlamış oldu.
İlk itirazına, Başbakan Erdoğan’ın verdiği tepkiyi de hatırlatayım: ‘Acemi diplomat’ demişti Francis Ricciardone için Tayyip Bey...
Büyükelçiler kendi görüşlerini ifade etmezler, ‘acemi’ bile olsalar böyle bir hataya düşmezler. Nitekim Ricciardone özür diledi, ama Washington’daki sözcü söylediklerine sahip çıktı.
Özür dilense de, ABD’nin ‘Balyoz’ davasından rahatsızlık duyduğu belli.
Neden acaba? Siyasiler itirazın Ergenekon’un bütününe olduğunu düşünüp çelişkiyi anlamakta zorlanıyorlar; verdikleri, bunun tepkisi...
Oysa ABD’nin itirazı yalnızca ‘Balyoz’ davasına...
Yargılananlar, 1 Mart (2003) tezkeresinden hemen sonra (5-7 Mart 2003) İstanbul’da düzenlenen bir ‘plan semineri’nin ‘darbe planı’na dönüştürüldüğü iddiasıyla yargılanıyorlar.
1 Mart tezkeresi geçseydi Irak’ı işgal bahanesiyle 60 bin Amerikan askeri ülkemize konuşlanacaktı.
Tezkerenin geçeceği beklentisiyle ‘darbe provası’ yapılması çok mu tesadüftür?
Soruya “Evet” diyene siyasetçi demem...