Obama, ülkesinin kalıbına göre değil, kendi kişisel ürkeklikleri doğrultusunda hareket eden portre çiziyor. Durum, “tek süper güçlü olduğu” varsayılan dünya açısından ciddi bir risk!..
Beşar, kimyasal silah kullandığında ortaya çıkan, Putin, Kırım’ı ilhak ettiğinde derinleşen, son olarak İsrail’in Gazze katliamında korkunç yüzünü gösteren bir ruh haliyle karşı karşıyayız.
İsrail ve Washington’daki sözde strateji uzmanlarından gelen “Özgür Suriye Ordusu’na yardım etme, verdiğin silahlar El Kaide’ye gider” telkinlerine uyup, Suriye ve Irak’ın zengin petrol ve su havzalarını El Kaide’ye teslim eden bir Amerikan Başkanı ile karşı karşıyayız...
2006 Filistin Genel Seçimi’nde meşru bir demokratik zafer kazanıp Gazze’de iktidar olan HAMAS’ı terör örgütü listesinde tutan, Netanyahu-Lieberman faşist ikilisinin kuyruğuna tutunan Obama, yarın, Filistin topraklarında IŞİD’i gördüğünde, Hizbullah’ın, farklı ideolojilerde olsalar da HAMAS’a yardım koridorlarını açtığını izlediğinde herhalde Oval Ofis’te tavan seyrediyor olacak...
Ne yapacağını şaşırmış bir “süper güç” ve onu yönetmeye çalışan bir “Afro-Beyaz” ile muhatabız!.. Dünya karşısındaki tepkileri, genetiğini taşıdığı Afrika’dan hayli uzak, Amerikan siyah hareketinin lideri Martin Luther King Jr.’dan kopmuş görünüyor.
Martin Luther, 28 Ağustos 1963 günü Washington’da toplanmış 250 bin kişiye, Lincoln Anıtı’nın merdivenlerinin üzerinden seslenmiş, “Benim bir rüyam var” demişti. Bu rüyanın Beyazsaray’a taşıdığı Obama, dünyanın ezilen uluslarının, demokrasi ve eşitlik arayan kitlelerinin rüyasına ortak olamadı...
Demokrasiye şans tanımadı...
Suriye halkı 15 Mart 2011’de Şam ve Halep’te demokrasi için meydanlara indiğinde elinde silah yoktu, dünyanın demokrasi cephesinin arkalarında olduğunu düşünüyorlardı, yalnız bırakıldılar.
Mısır’da halk, bir diktatörü devirmiş olmanın keyfini, ülkenin ilk serbest seçimi ile cumhurbaşkanı seçerek taçlandırdı, tıpkı Suriye gibi meydanlarda katledildiler, yalnız bırakıldılar.
Irak halkı, neo-conlar’ın yarattığı kaosu tamir etmek, arzu ettikleri demokrasinin inşası için kolları sıvamıştı, Ortadoğu’nun siyaseti kan ve gözyaşı olarak kabul eden şizofrenik liderlerinin eline teslim edildiler, yalnız bırakıldılar.
Filistin, El Fetih-HAMAS çizgisinde bütünleşir, “2 devletli formül” için mutabakata yönelirken, İsrail’in ırkçı politikacıları ve “sürekli savaş” yanlısı Yahudi lobisi karşısında yalnız bırakıldı.
Obama, gömleğinin ilk düğmesini yanlış ilikleyen adamın durumuna düştü. Başlangıç noktasında sergilediği hatalar zinciri şu anda yardıma muhtaç bir Alzheimer hastası görüntüsü sergilemesine neden oluyor.
Gömlek, Ortadoğu’nun demokrasi talep eden kitlelerini değil, demokrasiyi düşman gören emir ve kralları ciddiye almasıyla yanlış iliklendi, devamı böyle oldu. Kader, onu, Irak’taki Sünni ayaklanma sırasında İran Dini Lideri Hamaney’in, Mısır’ darbesinde Suudi Kral Abdullah’ın, Filistin’de Netanyahu-Lieberman ikilisinin yanına taşıdı. Beşar gibi bir diktatöre, insanları kimyasal silahla değil, konvansiyonel araçlarla öldürme yetkisi tanıyan beyin kimyasının, Gazze’deki sivil katliamını meşru müdafaa saymasından normal ne olabilir?
Martin Luther King Jr.’ın adım izlerini takip ettiğini söyleyen Amerikan Başkanı’nın yolu, Hamaney ile dirsek teması, Kral Abdullah ile kankalık, Beşar’a hoşgörü, Nuri el-Maliki’yi koruma için asker gönderme ve masum Filistinliler’in katledilmesine ortaklığa dönüştü.
Siyasetin sefaleti...
Türkiye’ye Batı’dan bakıp, Ortadoğu’nun demokrasi ve eşitlik mücadelesi sürdüren halklarına sahip çıktığı için “sefaletin siyasetini yapıyor” diyenler olabilir, ama “siyasetin sefaleti” içinde olmaktan iyidir. Hele, Obama’nın bu hallerini gördükten sonra...
Türkiye, Gazze’yi, Irak ve Suriye’nin gerçek demokrasi güçlerini, Türkmen ve Kürtler’i savunmak, bu coğrafyadaki tüm Hıristiyan azınlıkların doğal garantörü olmak durumunda... Çünkü anladığımız kadarıyla, dünyanın “demokrasi kanadı”nın başkentlerinden hayır yok... Ve bizler demokrasiyi yalnız kendimiz için değil, birlikte yaşadığımız tüm uluslar için istiyoruz...
...Ve...
İsrail başbakanı, Suudi Kralı, İran dini lideri, Mısır darbecisinin var olmak için birbirlerinin savaş çığlıklarına tutundukları, araya sözde Halifelerin, bölgesel Ayetullahların karıştığı bir şiddet sarmalıyla karşı karşıyayız...
İyi olan, kendi gömleğimizin ilk düğmesini doğru iliklemiş olmamızdır...