Yıllar önce New York’ta sermaye piyasalarında çalışan bir arkadaşım şunu söylemişti; Piyasalar, ölenlerin üstünde yükselir!
Sevgili dostlarım, denklemleri sorgularken “Küresel kapitalizm nedir ve ne kadar vahşi olabilir” sorusuna ilk etapta cevap aramak “bugün neler oluyor-neler olabilir” sorularına da gerekli...
İlk noktada bugün karşımıza çıkan Amerika’ya farklı bakalım; Başkan OBAMA “Amerikan halkının” askeri-endüstriyel yapıya karşı “zaferiydi”! Siyah bir Başkan seçilmiş ve “savaş makinesini” durduracağına söz vermişti! Sözünü de tutu ve geçmişteki başkanların yapamadıklarını elinden geldiğince yaptı. O günlerde şu tezi ortaya atmıştım: Vietnam’da “zirve yapan” Askeri-Endüstriyel kompleks yapı asla pes etmez, kenara çekilebilir ama bir dönem sonra her türlü imkânı kullanarak ortaya çıkacaktır... Bu tespit sonrası son birkaç yıl içinde özellikle son dönemde yaşananları birlikte gözden geçirelim... Obama ve ekibini “paketleme” çalışmalarını her alanda görünce “O YAPININ” özellikle Amerika’da hala yerinde durduğunu-durmaya çalıştığını bir kez daha anladım. Amerikan kamuoyunda özellikle Obama karşıtları tarafından konuşulanların bir özetini aktarayım: Savaş olmazsa ekonomiler ayağa kalkmaz, KALKAMAZ! Hatta şunu söyleyenler bile var; “...Obama doktrini tamamen ortadan kaldırılmalı! Obama-Putin-Erdoğan’ın yapmaya çalıştıkları engellenmeli”! BİR NOT DÜŞELİM; OBAMA-PUTİN TERS DÜŞMÜŞ GİBİ GÖRÜNEBİLİR AMA ÜLKELERİ ADINA ATMAYA ÇALIŞTIKLARI ADIMLARI BİRBİRİNDEN SORGULAMAK DAHA DOĞRU...
Peki ne olacak? Bu makine nasıl çalışmaya başladı ve bundan sonra DENKLEMLER NASIL ŞEKİLLENECEK?
Bu sorulara cevap ararken o dönemde yazdığım “ana tezlerden de” alıntılar yaparak “11 Eylül tarihine” dönmek, oradan devam etmek istiyorum... 11 Eylül tarihini ‘sadece bir terör olayının olduğu gün’ olarak algılamak ve hatırlamak, “dünyanın yaşadığı değişimi küçümsemek veya görmezden gelmek” olur! İnsanlar ne uğruna öldü? Vietnam’da, Kore’de, Irak’ta ölenler ile benzerlikleri neler? Bu insanlar gerçekten terör kurbanları mı yoksa dünyayı değiştirmek isteyen güçlerin planında kâğıt üstünde hesapladıkları ölüler mi? Eğer öyleyse; sistem ve sistemi zorlayanlar bu kadar acımasız olabilir mi? Sistemi zorlayanlar bu kadar acımasızsa; Türkiye’nin Ortadoğu’da bu güçlerle yapacağı işbirliği veya onlara karşı koyması hangi boyutlarda, nasıl sorgulanmalı?
Sevgili dostlar, biraz geriye gidip, ABD’de, özellikle son 60 yıl içinde gelişen ve sonuçları bütün dünyayı etkileyen ‘askeri güce’ dayalı yapı ile ‘finansal güce’ dayalı model arasındaki kavgayı hatırlamak gerekiyor. ABD’nin yaptığı askeri harcamalar, işgal ettiği topraklar, karşı çıkan başkanlar, suikastlar ve sonrasında gelen dünya düzenindeki küçük oynamalar. Bütün bu kavga, 1945-2001 arası yaşanan sürece damgasını vuran fakat bir türlü adı konamayan gizli bir güç savaşının dışavurumu: ABD’yi ve dünyayı hangi grup yönetecek? 11 Eylül, bu kavganın taşması ve 1945 sonrası başlayan süreçte, bugüne kadar birbirine kesin bir üstünlük sağlayamayan iki ideoloji arasında askeri modelin öne çıkması. Gelinen sonuç çok açık: ‘Artık kendini saklamayan’ askeri güce dayanan ‘yeni bir dünya düzeninden yana olanlar’ ve karşılarında ‘eski dünya düzeni içinde kendine yer tutmaya’ çalışanlar...
Peki bu kavga neden dışa vurdu? Eski sistem içinde “tez ve antitezler” düzenli bir şekilde yerleştirilmişti ve manyetik alan içinde kalanlar, sorgulamadan kendilerine verilen görevleri yerine getiriyorlardı. 1945 sonrası dünyanın tek hâkimi olma yoluna giren ABD ve NATO güvenlik açısından antitezi oluştururken, Sovyet tehlikesi tezi oluşturuyordu; arada kalanlar, yıllarca sistemi sorgulamadan kendilerine her söyleneni yaptı. Örnek: Sovyet tehlikesine karşı, Türkiye’nin bütün güvenlik ihtiyacı, hibe görünümü ve kredi adı altında ABD firmaları tarafından karşılandı ve iç güvenlik, siyaset gibi konular her zaman dış güçlerin manipülasyonuna açık oldu...
Sonuç: Yukarıda bahsettiğimiz manyetik alan, Sovyetler’in çökmesi ile dağılırken, askeri güce dayanan konseptin devam ederek güçlenmesi hatta eskisinden daha da ileri gitmesi için; yeni antitezlere, yeni düşmanlara ihtiyaç olduğu ortaya çıktı. 11 Eylül öncesinde-sonrasında ortaya atılan “medeniyetler çatışması” ve benzeri tezler, bu ihtiyaca verilen ilk cevaplardı... Bu noktada şunu sorabilirsiniz; Sovyet tehlikesinin devam etmesi neden sağlanmadı? VE BUGÜN YENİDEN İKİLİ YAPI NASIL-NEDEN ŞEKİLLENİYOR? O bölgedeki “halkın sosyo-ekonomik yapısı” ve ana sistemin doymuşluğu buna izin vermedi. “Var olan tehlike anlayışı” ile askeri güce dayanan tek kutuplu bir modele geçmek mümkün değildi ve “tez-antitez” döngüsü “ABD-Komünist Rusya” denkleminden kaydı... Şimdi YENİ DENKLEM ortaya çıkıyor! PEKİ NASIL BİR DENKLEM OLUŞUYOR?
Son söz: İnsan doğasının “en temel ihtiyaçlarından biri güvenlik”. Bu bağlamda oluşturulacak bütün “tez-antitez” döngüleri 1945-1989 arasında olduğu gibi mutlaka siyasal-ekonomik güvenlik unsurunu içerecek. 11 Eylül saldırısı “yeni tez-antitez” döngüsünün “güvenlik” odaklı olmasının ana unsuru...
ÖNEMLİ NOT: GİRİŞİ AKTARDIM, BUNDAN SONRASI ÇOK ÖNEMLİ... DEVAM EDECEĞİZ...