Camia vasatında bir “İrancılık söylemi”dir gidiyor. Mut’a da onunla bağlantılı bir kirletme operasyonunun ana malzemesi niteliğinde devrede tutuluyor.
Dolaşımdaki söylem şu:
Güya İran, Ak Parti’nin bakan, yüksek bürokrat gibi kimi elemanlarını mut’a tuzağına düşürdü, görüntülerini çekti ve onları şantaj olarak kullanıp, Türkiye aleyhine işler yaptırıyor. Bu iddianın ucu, bazı platformlarda Başbakan’ı, Beşir Atalay’ı, Hakan Fidan’ı bile içine alıyor. Bazen de İran’da Başbakan’a büyü yapıldığı malzemeleri devreye sokuluyor.
“Deli saçması” deyip geçemiyorsunuz, çünkü bunun Camia bünyesinde dilden dile dolaştırıldığını görüyorsunuz. Hatta sanki Türkiye’de yaygın bir mut’a işi varmış gibi “mut’a sempozyumu” yapıp, imalı sözlerle zihinler bulandırılıyor.
Aslında isnat edilmek istenen şey zina. Çünkü “geçici nikah” anlamına gelen ve Şia mezhebi bünyesinde kabul gören mut’aya Sünnilikte “zina” nazarıyla bakılıyor.
Bir kere zina isnadının, İslam hukuku açısından nasıl bir sorumluluk getirdiği, dört şahitle ispat edilemeyen zinanın iftira kapsamına girdiği ve cezasının çok ağır olduğu açık.
Ama yaşanan süreçte iftiralar bile yürütülen savaşın sözümona meşru (!) malzemesi haline gelebiliyor.
Türkiye’de hükümet daha doğrusu devlet adına kim nasıl İrancılık yapıyor, sorusunun cevabı yok.
Bir İsrail çıkışı var. Hakan Fidan MİT Müsteşarı olduğunda Ehud Barak’ın söylediği şey: “Hakan Fidan İran yanlısıdır, bundan sonra Batılı müttefikler Türkiye istihbaratına güvenemez.” Oradan alınan ve tedavüle sokulan bir iddia “İrancılık.” Camia neden bu kadar İsrail’le iç içe geçti, sorusunun cevabını aramak yerine, Türkiye’nin saçma bir “İrancılık” suçlamasına hedef olması, akla ziyan bir durum. Beşir Atalay, Hakan Fidan İrancılık yapacak da, Türkiye’de hiç kimsenin ruhu duymayacak, buna nasıl inanılabilir? Cumhurbaşkanı, Başbakan, Milli Güvenlik Kurulu’nun tüm üyeleri, Dışişleri Bakanı vs. herkes akıl tutulması yaşayacak, bir tek Camia’nın duyargaları bunu keşfedecek!
Evet, akla ziyan bir durum. Bu akla ziyan durumun, Camia bünyesine pompalanması, aslında Camia bünyesinde bulunan insanların aklıyla alay etmek anlamına geliyor. “Biz insanlarımızı böylesine saçma şeylerle uyutabiliriz” yaklaşımı bu.
Sormayacak mı insanlar?
- İslam’da zina isnadı çok tehlikeli bir şey. Hani nerde dört şahidiniz? Biz şimdi Başbakan’a, Beşir Atalay’a, Hakan Fidan’a böyle bir kumpasa düşmüş insanlar olarak mı bakmalıyız?
İnsanların haysiyetleriyle oynayan çirkin, alçakça bir yaklaşım bu.
Başlığa koyduğum ifadeye gelince. Camia - İrancılık - Amerika - İsrail ilişkileri bağlamında baktığımızda çarpıcı bir değerlendirme yapmak mümkün.
1979’dan beri İran’la Amerika’nın ilişkileri limoni. Amerika İran’ı düşman olarak görüyor ve bu düşmanlığı Türkiye’ye de ihraç etmek istiyor. Zaman zaman Türkiye üzerinden İran’a operasyon yapılması bile planlanmış. Ama Demirel dönemlerinde bile bunun önü kesilmiş. Çünkü Türkiye, İran’ın komşusu ve ilişkilerini Amerikan formatı ile sürdürmesi mümkün değil.
İran’la İsrail’in ilişkileri de kanlı bıçaklı. Birbirini yok etmeye bilenmiş iki ülke İran ve İsrail. Türkiye’nin İran’la ve İsrail’le ilişkileri de bunların birbiriyle ilişkilerine benzemiyor. Farklı bir denge gözetiyor Türkiye. Ama Ak Parti iktidarı döneminde Filistin meselesi dolayısıyla, Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerinin de belirgin bir gerilim dozu içine girdiği açık. Bundan Amerika ve İsrail rahatsız.
İlginçtir Camia da, Türkiye’nin Amerika ve İsrail’le ilişkilerinin gerilmesinden büyük rahatsızlık duyuyor. Bunu bir dış politika farklılaşması olarak normal görmek mümkün. Kabulü imkansız olan ise Camia’ya, Amerika - İsrail diplomasileri çerçevesinde paralel bir misyon yüklenmesi ve bunun için “iftiralar” dahil çarpık bir eylemin içine girilmesi.
Peki “Amerikan mut’ası” ne?
Şu:
Bir süredir Amerika ile İran’ın ilişkileri yumuşuyor. Yeni İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin uzlaşmacı dili, Obama’da da karşılık buldu ve Batı dünyasında bir “İran güzellemesi” süreci başladı.
Yarın Amerika ile İran işleri ilerletir, Türkiye’yi bile sollayan bir Amerika - İran buluşması olursa, Camia ne yapar?
Burada mut’a, “devletlerin geçici evliliği” anlamına kullanılamaz mı?
O zaman da Camia, yine “Mut’a sempozyumu” yapıp, “Ne yapıyorsun sen Amerika, İran seni ne ile tehdit etti?” sorusunu sorar mı? Yoksa Amerika’ya Tayyip Erdoğan’a vurulduğu kadar kolay vurulamaz mı?