22 Kasım 1963'de öldürülen Amerikan Başkanı Kennedy'nin, 1861-1865 arasında, Güney ve Kuzey'deki eyaletler arasında, özellikle 'köleliğin kaldırılması'yla ilgili derin sosyal tartışmadan dolayı ateşlenen ve 4 yıl kadar süren Amerika İç Savaşı'nı anlattığı 'Fazilet Mücadelesi' isimli eserini, o iç savaşın 100. yılında, 1961'de okumuştum.
İki sene sonra da Kennedy öldürülmüş ve o suikastin bütün gizli belge ve delillerinin açıklanması, 66 yıl sonraya, yani 2029'a bırakılmıştı; açıklandığında, Amerikan toplumunda bir sarsıntı meydana getirmemesi düşünülerek...
600.000'den fazla kişinin ölümüne yol açtığı iddia olunan 'Amerikan İç Savaşı'nın üzerinden 160 yıl geçtikten sonra, o savaş bugünlerde yeniden ve yüksek gerilimli olarak tartışılıyor. Öyle ki, eski Başkan Trump, 6 Ocak 2024'de yaptığı konuşmada 'Amerika İç Savaşı'nın "müzakere edilmesini, tartışılmasını" söyleyip, 'Çok fazla hata yapıldı. Tartışılırsa, muhtemelen, Abraham Lincoln'ün kim olduğu bile bilinemez hale gelir' deyince; birçok cenahtan tepki aldı, o dönemin dosyalarının açılmasının, Amerikan toplum düzenine zarar verebileceği belirtilerek...
*
Evet, bu konuya bu kadarca değinip, kendi dünyamızdan, bugünlerde yıldönümü dolayısıyla ekranlarda ve sosyal medya yazışmalarında, tekrar tartışılan Sarıkamış Faciası'ndan söz edelim. Çünkü 'Sarıkamış Faciası'nın komutanı Enver Paşa olduğundan, onun yine de istihza ve hakaret ifadeleri veya hayalci olduğu gibi nitelemeler yapanlar umanlar bile görüldü.
Önce belirtelim. 60 yıl öncelerde, Sarıkamış'ta 120 bin askerin donarak can verdiğinden söz ediliyordu. Daha sonra bu rakamın, daha sonra 90 ve 60 bine ve son senelerdeki ise resmî rakamlara göre de, 32 bin olduğu bildirildi.
Çanakkale'de de 100 yıla yakın zaman, '250 bin şehid verildiği'nden söz edilirken, birkaç yıl önce resmî makamlar, Çanakkale'de 'silahaltındaki bütün efradın 80 bin civarı'nda olduğunu bildirmişti.
*
Mesele, Enver Paşa veya bir başkasını suçlamak veya temize çıkarmak çabası değil.
Ama Sarıkamış Faciası'nı anmak için tertiplenen törenler için Sarıkamış'a götürülenlerin çoğu, Sarıkamış'ta neyin, nasıl olduğu üzerinde, resmî tarihte belirlenen çizgilerin ötesinde fazla bir şey bilmiyorlar.
Bu bakımdan, Birinci Dünya Savaşı'nın hemen başında yaşadığımız Sarıkamış Faciası ve onu takip eden diğer facialar zencirine sahi, nasıl gelmiştik?
Hâfızâmızı tazeleyelim.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahdi Ferdinand ve hanımının Saraybosna ziyareti sırasında, 28 Haziran 1914 günü bir Sırp eylemcisi tarafından öldürülmesi üzerine, Viyana, hemen Sırbistan'a savaş açmış ve Sırbistan da Çarlık Rusyası'ya sığınmıştı. Rusya devreye girince, Almanya da Avusturya'nın yanında, İngiltere ve Fransa da Rusya'nın yanında savaşa girmişlerdi.
Osmanlı savaşa girmeyebilir miydi ve girmese ne olurdu? Bu soruya verilecek cevaplar farazîdir, tabiatiyle.
'İttihad-Terakkî Hükûmeti', savaşın dışında kalamayacağını düşünüyordu. Özellikle, Balkan savaşlarında ağır yenilgilerle kaybedilen 500 yıllık vatan topraklarının belki kurtarılabileceği ümidi kolayca kenara itilecek bir durum değildi. Harbiye Nâzırı Enver Paşa, 27 yaşında 'Hürriyet Kahramanı' diye ve Bulgar Ordusu'nun eline geçen Edirne'nin kurtarılışından sonra, 'Edirne Fâtihi' diye anılması yüzünden de değil, Saray'ın damadı (ve bu yüzden) 32 yaşında Osmanlı Orduları Başkomutanı da olduğu için de savaşa girmek konusunda en etkili isim olarak Londra'ya gitmiş, 20 gün kadar nabız yoklamış ve amma, İngiltere Osmanlı'ya yakınlık göstermeyince, Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun yanında savaşa girilmesi kararı alınmıştı.
Osmanlı, 1914 yılının son demlerinde (11 Kasım 1914 günü) İngiltere, Rusya, Fransa vs.'den oluşan 'İtilâf devletleri'ne savaş ilân ederek, tarafını ortaya koymuştu.
*
Rusya savaşın hemen başında, Kafkasya'dan saldırıya geçmiş ve Sarıkamış'ı ele geçirmişti.
Enver Paşa, başka bir yol ve çare görmediğinden, 'Allahuekber Dağları'ndan Sarıkamış'ın arkasına inerek, Sarıkamış'a giren Rus ordusunun geriden gelecek takviye Rus birlikleriyle bağını kesmeyi düşünüyordu. Ama Aralık-1914 ile Ocak-1915'in o en soğuk günlerinde hesaplanan o plan tutmadı ve 3 bin metreyi aşan o dağlarda, evet, o on binler o dağlarda dondular.
Hatırlayalım ki, Sarıkamış Faciası, halktan 7 yıl gizli tutulmuştur. Tabiîdir de bu. Ama ilânihaye gizlenmeli mi?
1921'de, 'Kütahya- Eskişehir' hattında yaşanan ve 70 binlik ordudan geride, ancak 30 bininin geride kaldığı bilinen büyük bozgun da gizlenmemiş miydi?
O büyük bozgun üzerine, Enver Paşa'nın Batum üzerinden Anadolu'ya geçmek istemesine karşı olanlar, Anadolu'daki hangi paşaların, 'Enver'in manevî şahsiyetini ve halk nezdindeki itibarını bitirmek için.' cümlelerinin açıkça ifade edildiğini yazışmalarında açıkça kimler yazmıştı.
Şimdi Enver'i 'kıt akıllı' olmakla suçlayanlar, başka bir kumandanın, Çanakkale'de, askerlerine, 'Sizden müdafaa (savunma) yapmanızı değil; ölmenizi istiyorum.' deyişini alkışlamıyorlar mı?
Bu çifte standartlı tutumu görmeyenlerce Enver Paşa'ya beslenen husûmet, o dönemdeki komutanlar içinde, İslâm Birliği idealine en fazla onun bağlı olması yüzündendir.
Dahası, Enver Paşa'yı, Doğu Türkistan yaylalarında 4 Ağustos 1922'de katleden Rus-Bolşevik güçleri komutanı Mareşal Firunze ise, İstanbul-Taksim'deki heykelden nanik yapmaktadır.
Şimdilik bu kadar...