Günlük gazete okuma rutinimde yabancı basına göz atmak da var. Dün ilk New York Times’a yollandım. Derhal gözüme çarpan haber “Hah, işte bunu yazmalıyım” dedirtecek cinstendi. Ülke haberleşmesinin büyük bölümünü karşılayan AT&T telefon şirketine, yurtdışı görüşmeleri de kapsayan bilgi deposunu paylaştırdığı için, CIA, yılda 10 milyon dolar ödüyormuş...
Yurtdışından ülkeyi hedef alan teröristlerle ilgili soruşturmalara katkıları karşılığı...
Haber, dünyaya özgürlük götürme iddialı bir ülkede istihbarat örgütünün vatandaşlarının özel hayatına burnunu soktuğunu, bunun için bir şirketi işbirliğine zorladığını göstermesi bakımından önemli...
Notumu aldım, ama kalakaldım. Karşıma çok daha vahim iddialarla dolu bir başka haber çıktığı için... Haber Türkiye ile ilgili dehşetengiz ifadeler içerdiği için nefesimi kesti; “Dışarıdan bakılınca böyle mi görünüyoruz?” sorusunu sordurttu. Siyasetçi olsaydım, aynı soruyu, “Eyvah, dışarıdaki imajımız ne olacak?” biçiminde sorardım.
Başlığı iki soruyu da akla getiriyor haberin: “Türkiye muhalifleri sindirmeye girişiyor, bir yandan da imajım bozulmasın endişesinde...”
“Acaba NYT bu haberi başyazıyla da desteklemiş mi”merakıyla derhal ilgili sayfaya gittim... Bugünlük haberle yetinmişler...
NYT’ın sahibi Arthur Sulzberger Türkiye’yle ilgilidir; fiilen habercilik yapan dedesi de ilgiliydi, zaman zaman gelir, Ankara’da siyasilerle görüşürdü. En son bir devlet adamımızın onuruna New York’ta düzenlenen yemekte gördüm NYT patronunu...
Dehşetengiz habere imza atan Tim Arango’yu da kısa süre önce Ankara’daki bir davette görmüş, konuşmuştum. NYT’ın Bağdat muhabiri. Genç biri. Türkiye’yi tanımaya çalışıyor. Şimdilerde vaktinin büyük bölümünü Bağdat’tan çok İstanbul’da geçiriyor olmalı.
Keşke böyle bir habereimza atmadan önce biraz daha anlamaya çalışsaydı ülkede olup bitenleri...
Tahmin edeceğiniz gibi Gezi Parkı olayıyla başlıyor haber ve onunla da devam ediyor. Olayda adı sık geçenlerden biri savcılığa çağrılıp sorgulanmış; “Herhangi bir somut suçlama yok, ama ifadeye çağrıldık” demiş... “Neden?” sorusuna şu cevabı vermiş: “Muhalifleri susturmak için...”
Kendisinden ‘hükümete karşı alenen tavır almaktan çekinmeyen birkaç eylemciden biri’ diye söz edilen aynı kişi, “İş öyle bir noktaya vardı ki” demiş, “Üyelerimiz düşünceleri sebebiyle soruşturmaya uğrayabileceği korkusuyla Twit bile atamıyor...”
Gezi’den sonra hükümet ‘hasım’ gördüklerinin üzerine şiddet kullanarak gidiyormuş... Binden fazla öğrenci, öğretmen, doktor ve eylemci “Hatta cami imamları bile” diyor haber uygar bir başkaldırıdaki rolleri yüzünden derdest edilmiş...
Sıra gazetecilere ve iş dünyasına geliyor doğal olarak: Düzinelerle gazeteci eylemleri haberleştirdi diye işlerini kaybetmiş... Türkiye’nin en zengin ailelerinden biri, göz yaşartıcı gazın etkisinden kurtulmaya çabalayan eylemcilerin sahibi olduğu şık otele sığınmasına ses çıkarmadığı için, vergi denetçilerinin baskınına uğramış...
Daha kötüsü de bekleniyormuş, ama bereket versin çok kişinin ifadesi alındığı halde pek az kişi hakkında dava açılmış; “Ama” diyor muhabir, “Ankara’da bir savcı beşyüze yakın insanla ilgili dava açacağı tehdidini savurdu.”
Fakat bu yumuşak görünüm bir hesaba dayanıyormuş: Önümüzdeki 18 ay içerisinde üç seçim olduğu için hükümeti eleştirenleri sokaklardan uzak tutacak kadar sert, ekonominin olumsuz etkilenmesine yol açıp ülkenin uluslararası imajını bozacak kadar da sert değil...
Görüşülen biri, “Burası AB adayı ve NATO üyesi Türkiye; Belarus’ta normal olan bazı şeyler bile burada anormal sayılıyor” demiş ve eklemiş: “Türkiye’de olanlar, uygar, demokrat bir ülkeye yakışmıyor...”
Hepsi bu kadar değil, ama yer darlığı yüzünden burada keseyim. Anti-Semitizm de yükseliyormuş ve Museviler yeniden İsrail’e göçe başlamışlar... Amerikalı bir Türkiye uzmanı, “Türkiye’yi gözlemleyen yabancılara saldırılar insafsızca” da demiş...
Onlar öyle demiş, ama ben ne diyeceğimi bilemiyorum.