İkinci Dünya Savaşı bitmiş, ABD artık dünyanın yeni süper gücü olmuştu. Almanya’nın eski gücünden eser yoktu. 1945’e kadar bir endüstri devi olan Almanya’nın yerinde yeller esiyordu. Amerika savaştan perişan çıkan Avrupa ülkelerini yeniden kalkındırmak için bir yardım planı üzerinde çalıştı.
Başkan Harry Truman 1947’nin başında I ve II. Dünya Savaşı’nın efsane komutanı George Marshall’ı Dışişleri Bakanı olarak atadı. Truman Avrupa’ya yardım işlerini Marshall’ın halledeceğini biliyordu. Marshall göreve gelir gelmez, Avrupalı liderleri 1947 Haziranında Harvard Üniversitesi”nin mezuniyet törenine davet etti. Buradan ünlü Marshall Yardım Planı doğdu. ABD uzun yıllara dayanan yardım paralarını Avrupa ülkelerine verecekti. Bu paralar genelde CIA üzerinden ABD”li şirketler aracılığıyla aktarılıyordu. Karşılığında ABD artık Avrupa’da üsler kiralıyor, ülkelerin iç işlerine dahi karışıyordu.
Bunun en bilineni Haziran 1948’de yaşandı. Amerika meşhur sigara şirketini Doğu Avrupa’nın 160 km içerisindeki Berlin’in Batı bölgesinde karaborsaya düşürmek için devalüasyon yapınca Sovyetler bunu bağımsız Almanya’nın kurulması kadar tehlikeli buldu. Bunun üzerine Sovyetler, Berlin’e giden kara ve deniz yollarını kesti. ABD resti gördü. Elindeki atom silahına güveniyordu. Önce Batı Almanya devletini kurdu, peşinden Nisan 1949’da NATO’nun temellerini attı.
Sovyetler’in baş edecek hali yoktu. ABD’nin isteklerini kabul etti. Kara ve deniz yollarını yeniden açtı. Almanya’nın geleceğini Almanya adına Sovyetler’le konuşan ABD’nin kendisiydi. O gün bugündür Almanya ciddi biçimde ABD’nin kontrolündeydi.
Soğuk Savaş döneminde Almanya, ABD’nin Sovyetlere karşı kullandığı bir kozdu. ABD’nin Almanya’da birçok yerde askeri üsleri vardı. Almanya demek ABD demekti. Alman gizli servisi BND, CIA’yle birlikte çalışıyor, bilgi paylaşımında bulunuyordu.
Son yıllarda ABD ile Almanya’nın arası belirli siyasi konular üzerinden iyice açıldı. 2003’de Almanya, ABD’nin Irak işgaline BM üzerinden gidilmesine karşı çıkmıştı. Merkel sonrası iki ülke iyice birbirine düştü. Snowden’ın yayınladığı dinleme belgeleri üzerinden ABD’nin Merkel’i dinlediği ortaya çıktı. Almanya bu duruma bozuldu.
Daha sonra Almanya’nın da Türkiye’yi dinlediği ortaya çıktı. Almanya kendisini dinlemekle suçladığı ABD’nin aynı hatasını yapmıştı. Verecek cevabı yoktu. Almanya, ABD’nin Rusya’ya uyguladığı ambargoya karşı çıkmış, DAEŞ meselesinde koalisyona sadece lojistik destek vermişti. Yani ABD’nin politikalarına eleştirel yaklaşmış ve katılmamıştı.
İran ve Rusya ile ayrı bir politika götürmek isteyen Almanya’ya ABD, Volkswagen üzerinden sopayı gösterdi. Emisyon skandalından dünyanın en büyük otomotiv fabrikasını dize getirdi. Bu meselenin nereye doğru evrileceğine ABD karar verecek. Ancak Almanya mesajı almış gibi görünüyor.
Önümüzdeki günlerde Almanya’nın dış politikasında neler değişecek ya da değişmeyecek hep beraber izleyeceğiz. DAEŞ, Suriye, İran, Rusya meselelerinde Merkel ne diyecek bakacağız.
NOT: Yeni Şafak gazetesinin kıymetli patronları Ahmet Albayrak ve Nuri Albayrak, Aydın Doğan hakkında önemli açıklamalarda bulundular. Nuri Bey Ahabere yaptığı açıklamada, “Aydın Doğan bizi de tehdit etti” dedi. Yeni Şafak’ın Ankara temsilcisi Abdülkadir Selvi, Cumhurbaşkanımıza ikinci kez yalancı diyen ve Albayrak ailesini tehdit eden Aydın Doğan hakkında ne düşünüyor? Hem Cumhurbaşkanımızı hem de Ethem Sancak’ı eleştiren Selvi’nin, Aydın Doğan’ın Cumhurbaşkanımıza yalancı demesine bir yorumu var mı? Aynı şey Akif Beki ve Mustafa Karaalioğlu için de geçerli. Acaba bu iki isim Aydın Doğan’ın Cumhurbaşkanımıza yalancı demesi hakkındaki fikirleri nelerdir?