Aslında bir alternatif başlık daha atmakta yarar var; Amerika ile ilişkimiz doğru algılama” üstüne oturdu!
Bu başlıkları okuyanlar şunu düşünebilir; Orta Doğu’da denklem “kaotik” bir yapıya gidiyor, son birkaç yıl içinde İsrail ile savaşın eşiğine geldik, Amerikan şirketleri Rumlarla petrol arama derdine düştü, Türkiye zaman zaman Akdeniz’de Amerika’dan Rusya’ya kadar herkesi karşısına alıyor... Sen kalkmış “DOĞRU ALGILAMA” ve zirvedeki ilişkiden” bahsediyorsun...
Sevgili dostlarım, olaylara sadece göründüğü gibi bakar ve lineer-DOĞRUSAL sebep-sonuç ilişkisi kurarsanız, etkilenen algılamanız sonucu; her şey kötü görünebilir!
Peki böyle bir yapı içinde ben nasıl zirveden hatta “en noktasından” bahsediyorum?
Sevgili dostlar, 2009 yılında “Amerika ile neden anlaşamıyoruz” başlıklı bir yazı kaleme almış ve şu satırları paylaşmıştım, lütfen o dönemdeki gerçeklerimiz üzerine kurulan bazı cümlelere dikkat edelim:
“...En basit ilişki ortak düşman tanımlaması üzerine kurulur. Toplumlara düşman gösterilir, diyalektik kurulur ve bireyden başlayarak sistemin bütününe kadar bütün algılamalar bulanır. Her toplumda, her ülkelerarası ilişkide, hatta tarihin gelişim sürecinde her kademede; bu tip denklemler kurulur. ABD ile Türkiye arasındaki ilişkinin saplantılı ve ilkel olma durumu da bu gerçekten ayrı değildir. Daha açık yazayım; ilkel toplumlar veya toplumlar arası ilkel ilişkiler ‘düşmanlık’ üzerine, gelişmiş bağlantılar ise işbirliği ve ortak çıkarlar üzerine kurulur. Hitler, toplumu bir araya getirmek için düşman tanımlar! ABD Rusya’yı, Rusya ABD’yi tepeye koyar ve üstüne korku toplumu kurar! 2001 -11 Eylül sonrası da durum değişmez. Başkan konuşur; ABD, tarihi bir düşmanla karşı karşıyadır! ABD’nin de Türkiye’ye bakışı daha doğrusu bakış açısının yanlışlığı bu tanımlamadan anlaşılabilir. ABD-Türkiye ilişkisi 1945 sonrası net olarak şekillenen diyalektik yani ABD-Rusya düşmanlığı üzerine ortak düşman paydasında inşa edilmiştir. Bu tip yapılar ortak düşman ortadan kalkınca bocalar ve bir süre sonra yok olur! 1989 sonrası yıkılan duvar, özellikle 1991 yılından itibaren çöken komünist rejim eşliğinde, ABD ile Türkiye’nin ortak düşmanı da tarih olur! Diyalektik kayar! 2001-11 Eylül saldırısı ABD-Rusya diyalektiğini ABD-Ortadoğu kaynaklı İslami terör ile değiştirirken, Türkiye bu yeni tanımlamanın dışında kalır! Zorlayarak dahil edilmek istenir ama olmaz! Yaşanan ana sorunun temelinde bu gerçek yatar! Yeni ilişki ortak düşman-ortak tepki üzerine değil, yeni çıkarlar-yeni işbirlikleri üzerine tesis edilmelidir! Bu ilişkinin temeli NATO veya AB değil, birlikte yeniden yapılabileceklerdir! Yeni doktrin gerektirir! Gelişmiş toplumlar, gelişmiş toplumlarla bu saydığım esaslar üzerine ilişki kurarlar, kurmalıdırlar! Türkiye ile eşit, ortak payda eksenli ilişki kurmak isteyen her ülke başta ABD olmak üzere umarım bu gerçeği bir an önce görür...”
Sevgili dostlar, yukarıdaki satırları 2009 yılında paylaşmış ve özellikle Türkiye ile yoğun şekilde ilgilenen Amerikalı kardeşlerimize şu mesajı vermeye çalışmıştım: “Türkiye ile ilişkinizi AB veya NATO tabanına daha doğrusu AB-NATO OTOBANLARINA değil, “Yeni Türkiye algılamanıza ve yeni Türkiye gerçeği üstüne” kurmalısınız!”
Bugün geldiğimiz nokta işte tam burası! Amerika, Türkiye algılamasını AB-NATO çizgisinden kurtardı ve ilişki tarihimizde ilk defa “yeni dünya düzeni” içinde ortaya çıkan büyük devleti anlamaya ve gerçekleri kabul ederek yeni bir ilişki kurmaya çalışıyor!
Sonuç: ABD’nin Türkiye’yi algılama ve değerlendirme hatası çok ama çok eskiye kadar gidiyor. 1950’li yıllardan sonra netleşen Amerika-Türkiye ilişkisi Marshall yardımının miktarı dahil, Avrupa ipoteği altına girdi. Fransa-İtalya-İngiltere’ye 2-3 milyar dolar arasında yardım yapılırken, Avrupa’nın baskısı sonucu Amerika, Türkiye’ye gönderdiği parayı 195 milyon dolarda kesti. 1960’lardan sonra ABD, Türkiye’yi her zaman Avrupa ipoteği altında algıladı ve tam üyelik süreci ortaya atıldıktan sonra, ABD’nin Türkiye söylemi “Batı ile entegre, Avrupa üyesi Türkiye” cümlesi üzerinde şekillendi. Bu aslında BİR ŞART cümlesiydi ve kısa vadede Türkiye’ye hiçbir getirisi olmayan bir söylemdi. Bush, Clinton ve belli bir dönem Obama da aynı yoldan gittiler ve Türkiye’yi kendi dinamiklerini anlamadan kolaycı, ezbere bir söylem ve anlayışla bu denklem içinde gördüler! Obama’nın özellikle ikinci döneminde “yerleşik düzen ve neo-con’lara rağmen” Türkiye’nin algılamasını değiştirmesi ve yerine oturtması bugün “en noktasına” giden OLUMLU ilişkimizin yolunu açtı. Bugün Amerika-Türkiye ilişkisi-işbirliği “YENİ DÜNYA DÜZENİ” açısından çok önemli bir noktaya geldi...
Son söz: Amerika yukarıda tarif etmeye çalıştığım gerçeği son 70 yıl içinde, özellikle son dönemde ilk defa net olarak anladı; Türkiye, tek başına “büyük bir güçtür”! Gerektiğinde ABD ve diğer küresel oyuncularla yeni işbirliği modelleri geliştirebilir ve en önemlisi Türkiye ile kurulacak ilişki sadece Türkiye’nin ve BÖLGEMİZİN gerçekleri üzerine bina edilirse gerçek ve kalıcı olacaktır!