Amerika Fethullah Gülen’i verecek mi vermeyecek mi?Meselenin gittikçe, “Türkiye Amerika ilişkileri nasıl devam edecek? Yoksa kopuşa doğru mu gidiyor?” noktasına geldiği gözleniyor.
Amerika’nın Ortadoğu’daki politikalarından rahatsızız. Bu çok açık.
Mısır’da darbeyi destekleyen, Suriye’de İhvan türü bir kadro iktidara gelmesin diye Esed’e göz yuman, ardından Türkiye sınırında bir PKK yapılanmasına ebelik yapan tutumundan fevkalade rahatsızız. Suriye krizini, Türkiye krizine dönüştürmek isteyen, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını zerrece önemsemeyen bir Amerika duruyor önümüzde.
İşin daha ötesinde Amerika’nın bu tavrının Türkiye’deki iktidardan rahatsızlıkla ilgili olduğunu biliyor ve bunun başka ne tür fesatlıklara kapı aralayabileceği gibi bir soruyu zihnimizden atamıyoruz.
Şöyle bir değerlendirme, çok açık edilmese de içimizde dolanıp duruyor:
Tayyip Erdoğan. Onun liderliği. İslam dünyasında yeni bir kimya oluşturuyor. Bu kimya Amerika’yı ve genelde Batı’yı rahatsız ediyor. Mısır’da demokratik sürecin tahrip edilmesinin önünü açtılar. Filistin’de Hamas’ı, seçim kazandıktan sonra terör örgütü ilan ettiler. Arap Baharı’nı durdurdular. Acaba Türkiye için şu anki Ortadoğu istedikleri Ortadoğu değil, şu anki Türkiye de istedikleri Türkiye değil.
“Üst akıl” söylemimiz gittikçe ve devlet yöneticileri seviyesinde daha çok Amerika’yı gösteriyor.
Böyle bir süreçte doğrudan Tayyip Erdoğan’ı hedef alan bir darbe girişimine sahne oluyor Türkiye. Şayet Tayyip Erdoğan vurulsaydı, -Allah korusun- Ortadoğu’da İslam dünyası adına çok büyük bir yıkımın gerçekleşmiş olacağı çok net. Mısır’dan, Suriye’den sonra Türkiye vurulmuş olacak ve o yüz yıllık parantez, belki yüz yıl daha kapanmayacaktı.
Darbe böyle bir İslam coğrafyasına ihanet darbesi ve bütün belirtiler gösteriyor ki içinde Gülen’in adamları var ve Gülen ABD’nin himayesinde.
Gülen’in Ortadoğu konusunda ve “Siyasal İslam - Ilımlı İslam” değerlendirmesinde Amerika ile aynı “Paralel”de görüşlere sahip olduğu da biliniyor.
Darbede 250 insan hayatını kaybetti. Binlerce yaralı var. Toplumun, darbenin mimarı olarak gördüğü Gülen’e de, onu himaye eden Amerika’ya da öfke duymasından daha tabii ne olabilir.
“Bu darbe girişimi başarılı olsaydı, Amerika, Sisi darbesini desteklediği gibi bunu da ‘demokrasinin kurtarılması’ olarak niteleyecek miydi” sorusu da, ciddiye alınması gereken bir soru. Bu sorunun cevabının hiç de iyimser olmadığı gene herkesin ortak kanaati.
Onun için “Gülen’in iadesi”, Türkiye - Amerika ilişkilerinin en stratejik maddelerinden birisi haline gelmiş bulunuyor.
Şu ana kadar Amerika, konuyu Türkiye gibi ciddiye almış gözükmüyor. Washington kaynaklı “Prosedürün tamamlanması” yolundaki sözler, Türkiye tarafından ayak sürüme olarak değerlendiriliyor.
Gerilim nerede duracak?
Bu arada Amerika’da Rıza Zarrab davası üzerinden bir hamle yapılır mı Türkiye’ye karşı, bu ihtimal de yabana atılır gibi gözükmüyor.
Amerika ile ilişkilerdeki çatlak kuşkusuz yeni değil. İsrail ile ilişkilerdeki gerginlik de bunun bir parçası idi, Mavi Marmara olayının çözülmesi, o alanı nispeten gerilimden çıkardı.
Türkiye Gülen konusunu “Bu adam Amerika için neden bu kadar önemli?” sorusu etrafında da değerlendiriyor ve hiç de olumlu bir gerekçe bulamıyor.
O zaman “Hangi kötü niyet?” sorusu öne çıkıyor. Ve oradan, tüm Ortadoğu - İslam coğrafyası denkleminde üstlenilen rollere bakıyor.
Amerika’nın müttefikliğini de sorguluyoruz, dostluğunu da, stratejik ortaklığını da?
ABD’ye karşı bu derin kuşku ile ilişkilerin sürdürülmesi mümkün değil.
Amerika “Türkiye’de darbe yaptıran” ve “terör örgütü lideri” olarak hakkında davalar açılan bir kişiyi himaye eden ülke rolünü sürdürmek veya izale etmek tercihi ile karşı karşıya.
Türkiye denklemi Bin Ladin - Fethullah Gülen farkı? şeklinde koyuyor.
Bundan daha büyük gerilim olur mu?
Amerika tercih yapacak, Türkiye tercih yapacak...