Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un, TSK’nın Efes-2016 tatbikatında dünyaya tam anlamıyla gövde gösterisi yaptığı güne denk getirdiği “Cerablus’a ortak Türk-ABD müdahalesi” açıklaması askeriden çok, “diplomatik” atak düzeyinde. Teklif, Washington’u, Suriye-Irak coğrafyasında net bir seçime zorlaması açısından önemli. Zaten Kurtulmuş da açıklamasında “Artık bir karar vermeleri gerekiyor, NATO ve tarihten gelen müttefikleriyle mi, yoksa müttefiklerinin düşmanlarıyla mı hareket edecekler” diyerek Türkiye’nin tavrını ortaya koyuyor...
Gelinen nokta, her şeyin açıklık kazanması gereken bir süreç. Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’ın Efes-2016’nın sonunda söylediği “İttifaklar kurulurken verilen sözler karşılıklı ahittir” yönündeki sözlerin gerçek muhatabanın kim olduğu da belli: Amerika...
Ortada Türkiye’nin, işin sonunda “günah benden gitti, bunu sen arandın” diyebilmek için büyük bir sabırla “ahitine” riayet ettiği, aslında fiilen ortadan kalkmış bir ittifak var. Obama yönetiminde çürümüş bu ittifakı, ABD’nin yeni başkanı ile tazeleyeceğimiz ise büyük bir soru işareti!..
ABD-Rusya: Kanlı tiyatronun aktörleri...
Savaş uçakları, Halep ve İdlib’te sistematik sivil katliamı yaptı. Hastaneler vuruldu, masum çocuklar öldürüldü. Korkunç görüntülerin ortaya çıkmasından sonra Rusya, bu katliamları kendi savaş uçaklarının gerçekleştirmediğini açıkladı. Gözler, haliyle, Suriye’de “kuş uçsa haberi olan” Amerika’ya çevrildi. Açıklamalarıyla artık çağımızın en büyük yalancılarından biri olarak kabul edilen ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Kirby “Bu katliamı kimin gerçekleştirdiğini araştırıyoruz. Şu anda bu işten kimin sorumlu olduğunu bilmiyoruz. Ruslar’la İdlib’te ne olduğunu ortaya çıkarmaya çalışıyoruz” dedi!..
Ruslar da, Amman’daki Amerikan karargahında Amerikalı ve Rus askerlerin işi ortaya çıkarmaya çalıştığını açıkladılar.
Bu, insanlığın zekası ile açıkça alay etmektir: Suriye hava sahasında hangi ülkelere ait uçaklar uçuyor? Rusya, Baas ve Amerikan!.. Belki de İran, bunu tam bilmiyoruz.
Kirby’nin açıklamasına göre Rus radar ve S-400 hava savunma sistemlerinin kontrolündeki Suriye hava sahasında sivilleri “kimliği bilinmeyen” uçaklar öldürmüş oluyor!..
Bu, ABD-Rusya mutabakatının DAEŞ’i yaratıp-kullanarak Suriye’de sergiledikleri kanlı oyunun ibretlik açıklamasıdır...
Hedef: Türkiye’yi çevrelemek...
Suriye savaşı, Suriye’yi aşmıştır, ana amaç, Türkiye’yi çevrelemeye dönüştü. Türkiye’nin Musul’daki Başika kampında görevli personelini koruma amaçlı bir-kaç tankını Irak topraklarına sevk etmesinden hemen sonra Erdoğan’ı telefonla arayıp, tankların çekilmesini isteyen Obama, bugün, Felluce’de İranlı general Kasım Süleymani ile ittifak halinde harekat yürütüyor!..
İsrail istihbarat kaynakları, İncirlik’ten havalanan Amerikan savaş uçaklarının 17 Mayıs’ta ilk kez, Halep’in kuzeyindeki muhalefet mevzilerini “Nusra cephesi” bahanesiyle bombaladıklarını duyuruyor. Kime yaradı, tabii ki Beşar’a...
ABD-PKK ittifakının Rakka çevresindeki görüntüleri, bu ittifakın DAEŞ’i kullanarak Münbiç, Mare hatta Azez gibi Türkiye açısından hayati önemdeki noktaları ele geçirme çabaları zaten ortada... Irak-Suriye’deki Hizbullah, Şii milisler ve İran askerleri hakkında Washington’dan en küçük bir kaygı açıklaması duydunuz mu?
Kaygı -nedense- Türkiye’nin kuzey Irak’taki PKK kamplarını bombalamasında, ülkenin terörle mücadele yasasında, Suriye topraklarında güvenlikli-uçuşa yasak bölge oluşturulmasında birden şekilleniyor!..
Askeri terminoloji ile söyleyeceğim: Suriye-Irak coğrafyasındaki Amerikan askeri varlığı ve harekatlarını “dost kuvvet” olarak tanımlamak için hayal gücümüzü gereksiz yere zorlamamız gerekiyor...
Türkiye’den usta manevra...
“Cerablus teklifi” tam bir şah-mattır, etekteki taşların dökülmesini sağlayacaktır. Kobani ziyaretiyle ünlenen Gen. Votel ya, Gen. Süleymani ile aynı yatağa girecek ve Kandil’deki elebaşlarla askeri ittifakını sürdürecek ya da, çağdaş, özü-sözü bir devlet gibi davranmayı öğrenecektir. Amerika genç bir ülke, saldırgan bir süper güç, tarihi birikimimizle “normalleşmesini” sağlamaktan tabii ki memnun oluruz...
Ama...
Bir riski söylemeden geçemem: Yarın, ulusal güvenliğimiz için tıpkı, 1974 Kıbrıs’ta olduğu gibi, tek taraflı bir adım attığımızda, karşılaşacağımız ilk kurşunun kimden geleceği konusunda ciddi şüphelerim var...