Hayır hayır... Trump'ın şu dillere pelesenk "müesses nizamla savaşından" bahsetmiyorum.
Çok kolaycı buluyorum çünkü ben bu yorumu.
Sorun sistem sorunu ve daha önce defaatle ifade ettiğim gibi, kendi iç çelişkileri ile birlikte "decline" sürecine girmiş bir imparatorluğun, İkinci Dünya Savaşı sonrası tesis ettiği düzene karşı giriştiği "çaresiz bir savaş" bu.
Ezbere dayalı güç denklemi üzerinden gidersek elbette bu gerçeği göremeyiz.
Daha önceleri Amerikan İmparatorluğu'nun geri çekilişi ile ilgili yazdığım yazıları, bir kesim istihza ile eleştirmişti; hatta "solcu kolaycılığına kapılmışsın" sözüne bile muhatap olmuştum.
Açık söyleyeyim, tembelliğe dayalı sol metafizik zihin dünyamızda bir sorunsal olmanın ötesinde anlam ifade etmedi. Bizim en büyük gücümüz gerçeklikle yüzleşme kabiliyetimizden geliyor.
Ama şunu da söyleyeyim... Amerikan seçimlerinin sonuçlarının açıklanmaya başladığı dakikalarda dahi yanlış tahmin yapmakla malul yorumcuların mutlak güç merkezli spekülasyona dayalı metafizik sayıklamalarının hala itibar gördüğü bir zamandan geçerken, her şeyin birbirine karışması kadar normal bir şey yok.
Hadsizlik yapmış olmayayım ama... Gürültüde kimse gerçeğe kulak kabartmaz.
Bu köşeyi takip edenler bilir... İkinci Dünya Savaşı sonrası, şimdi sıkı durun, "serbest piyasa" söylemlerinin Amerikan imparatorluğunun sömürü stratejisinin rıza üretme aparatı, illüzyonu olmaktan öteye bir anlam taşımadı hiçbir zaman. Şimdilerde Trump'ın gümrük tarifeleri ve ticaret tehditlerine dayalı stratejisi, illüzyonu deyim yerindeyse deşifre ediyor aslında.
Biraz açalım ne dersiniz...
Serbest piyasaya dayalı ilke, Amerika Birleşik Devletleri'nin dünya ekonomisindeki tek kutuplu egemenliğini rasyonelleştirme çabasında gizli olan ana anlatıdır. Bu ilke, karşılıklı yarar ve büyüme ilkesi üzerine kurulu bir söylemdir aynı zamanda. ABD'nin desteklediği uluslararası sistemin otomatik dengeleyiciler sağlayacağı söylenir bu şekilde.
Bir dakika... Trump ne demişti? "Bu düzende ABD dezavantajlı konuma düştü." "Avrupa bizi sömürüyor."
Yemin ettikten hemen üç gün sonra telekonferans yöntemiyle katıldığı Davos toplantısında söylediklerini de hatırlayın:
"Dünyadaki her işletmeye mesajım çok basit: Gelin ürününüzü Amerika'da üretin ve size dünyadaki en düşük vergilerden bazılarını uygulayacağız."
Aksi takdirde?
Aksi takdirde, kendi ülkelerinde ya da başka ülkelerde üretmeye devam ederlerse, ürünlerine Trump'ın tehdit ettiği %20'lik tarifeler uygulanacak.
Tamam, savaşı başlattı Trump da maliyeti sadece başka ülkeler mi ödeyecek? Küresel bir düzlemde, üstelik Amerikan küreselleşmesi bu, bu silah dönüp Amerika'yı vurmaz mı?
Başka bir soru da şu, Trump kuralları değiştirirken diğer ülkeler, söz gelimi elinde Trilyon dolarlık Amerikan tahvili bulunduran Çin sessiz mi kalacak?
Ve en önemlisi de şu... Trump, Amerika'nın ikinci dünya savaşı sonrası tesis ettiği "kurallara dayalı düzeni" tamamen değiştirebilecek mi? Amerika'nın öyle bir gücü kaldı mı?
Dil zorun perdesi... Dille her şey kolaylaşıveriyor yani.
Trump'ın koyduğu tarifeler ve ticaret yaptırımlarının diğer ülkelerin ödemeler dengesi ve döviz kurları üzerindeki etkisi ne olacak söz gelimi? Söz konusu yaptırımlar korkunç bir borç batağında olan dünyadaki ödemeler dengesini ve döviz kurlarını radikal şekilde dengesiz hale getirirse, finansal bir kıyamet yaşanmaz mı? Ve bu kıyamet Amerika'yı vurmaz mı?
Evet... Amerika, kendi tesis ettiği düzenin pençesinde, dünyaya karşı askeri çatışmalardan daha derin izler bırakması kesin olan bir ekonomik savaş başlattı. Ve bu savaş dönüp imparatorluğun kendini vuracak göreceksiniz!