Dünyanın en iyimseri ile en kötümseri bile bir konuda anlaşabilirmiş.
İyimser “bu dünya mümkün olabilen dünyaların en iyisidir” dediğinde, kötümser boynunu büker ve “evet, öyle” dermiş.
Böyle okumuştum bir yerlerde.
Sözüm o ki, sadece “tespit” yapmak yetmez. Tespitinizin doğru olması da. Onu nasıl temellendirdiğiniz ve ondan hareketle nereye vardığınız da önemlidir.
Eğer bunları yapmıyorsanız, söylediğinizin bir önemi olmayabilir; tamamen doğru bile olsa.
**
Son günlerde demokratlar arasında hükümete bakışla ilgili tartışmada da benzer bir sorun var.
Hükümet ne hata yapsa “eyvallah şahım” diyenlerle, ne sevap işlese “kaynar kazana” diyenleri geçelim.
Ama demokratların yaklaşımları da her zaman makul olmayabiliyor. Söyledikleri doğru olsa bile.
Gelin iki cümle kuralım.
“Hükümetin birçok yanlışı vardır ama birçok doğrusu da vardır” demek de doğrudur, “Hükümetin birçok doğrusu vardır ama birçok yanlışı da vardır” demek de.
Ama ikisinden çıkarılacak mesaj bambaşkadır.
**
Benim bu dünyada mutlak güven duyacağım ne bir devlet, ne de bir hükümet var. Bürokrat evliya olsa güvenmem; “devlet katına” çıkan babamın oğlu olsa temkinli olurum.
Bu hükümete karşı da temkinli olmak, onu sürekli izlemek, hatalarına işaret etmek gerek.
Ama büyük fotoğrafı gözden kaçırmadan, bizi haklı olarak öfkelendiren yanlışları üzerinden abartılı sonuçlara ulaşmadan.
Ve tabii kideğişimin yönünü ve alternatiflerin niteliğini de hesaba katarak.
Ben Kemalist otoriteryenizmden demokratik düzene geçilmesini arzuluyorum. Tarafsız devlet ve eşit vatandaşlık istiyorum.
Kürt Sorununa, Alevi Sorununa çözüm istiyorum. Geçmişle yüzleşme ve azınlıkların haklarının iadesini istiyorum. Başörtülü kadınlara yönelik ayrımcılığın sona erdirilmesini istiyorum.
Ergenekon ve diğer derin devlet davalarının sonuna kadar götürülmesini ve derinleştirilmesini istiyorum.
Başka daha pek çok şey istiyorum.
Bütün bu saydığım konularda hangi siyasi aktör ne yapıyor? Ak Parti, bütün eksikliklerine rağmen, şöyle veya böyle adım atıyor. Bana göre performansı yetersiz, ama atıyor.
CHP-MHP ekseni ne yapıyor? Onu arkasından tutup geri çekmeye çalışıyor. Dar bir milliyetçilikle malul BDP ise ajitatif mesajlarla kendi tabanına ulusal bilinç kazandırmaya çalışmakla meşgul.
Son on yılda, değişimin yönüne baktığımızda, zikzaklı da olsa, demokratikleşmeye doğru olduğu tartışma götürmez. Bu sürecin aktörü de, öyle veya böyle, kendisini değiştirebilen ve bunu başarabildiği ölçüde ülkeyi değiştirebilen iktidar partisi. “Şike”den Uludere’deki tutumuna kadar bir dizi yanlışına rağmen…
**
Son tartışmalar üzerinden konuşalım.
Başbakan Erdoğan’ın anadilde eğitim hakkına karşı açıklaması mı daha önemli, yoksa bugün Kürtçe dersinin müfredata girmesi ve üniversitede bölüm açılması mı?
Dağda ölen PKK’lı için ağladığını ifade eden Diyarbakır Emniyet Müdürünü eleştirmesi mi daha önemli, yoksa bu duyarlılığı gösterebilen bir insanın bugün emniyet müdürü olabilmesi mi?
Ak Parti Kongresinde Kürdistan diyememesi mi daha önemli, yoksa Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Başkanı Barzani’nin oradaki varlığıyla bir tabuyu yıkması mı?
Böyle bir durumda “ama”yı nereye koymalı?
Örneğin “Erdoğan’ın kongre konuşması hayal kırıklığı uyandırıcıydı ama 63 maddelik program önemliydi” mi demeli, yoksa “63 maddelik program önemliydiama Erdoğan’ın kongre konuşması hayal kırıklığı uyandırıcıydı” mı?
Bütün bunları göz önüne aldığımda ben ilkini tercih ediyorum.
Bu ne anadilde eğitimin hakkını talep etmekten vazgeçtiğim anlamına geliyor, ne de hatalara gözümü kapattığım.
Kullanılan dilin yanlışlığını da küçümsemiyorum. Tersine, hakların iadesi sürecinde kullanılan dile duyulan tepki, çoğu kez o hakkın iadesinden duyulan memnuniyetten büyük olabiliyor.
Sadece orantısız tepki vermemeye çalışıyorum.
**
Kötü bir dille yapılan toptancı değerlendirmeler, çoğu kez içimizi rahatlatsa da, hakikate tekabül etmediği ölçüde amaca da hizmet etmiyor. Abartılı tepkiler de eleştirileni düzeltmek yerine onun yanlışta ısrarından başka bir sonuç doğurmuyor.
Her durumda teraziyi doğru tutmak, kantarın topuzunu kaçırmamak gerek…
Duyuru:
Darbelere Karşı 70 Milyon Adım Koalisyonu, 13 Ekim Cumartesi 13.30’da Galatasaray Meydanında bir basın açıklaması yapacak. Balyoz planının ortaya çıktığı 20 Ocak 2013'de büyük bir yürüyüşle sonuçlanacak bir kampanyanın ilk adımı olarak. Vesayet rejiminin tasfiyesi, demokratikleşme ve sivilleşme açısından bu davalara sahip çıkmanın önemli olduğunu düşünenlerdenseniz, basın açıklamasına siz de davetlisiniz.
Ayrıntılar şurada:
http://www.70milyonadim.blogspot.com/