Şair Hâtemî, "Erişir menzil-i maksuduna aheste giden/ tiz-reftar olanın payine damen dolaşır" (Yavaş giden, amacına ulaşır/hızlı gideninse, ayağına eteği dolaşır) derken bugünkü kafa karışıklığımızı öngörmüş müydü, bilinmez. Çünkü son yıllarda teenniyi elden bıraktığımız, her şeye aceleyle giriştiğimiz için iç ahengimizin iyice bozulduğu, ayaklara dolanacak "damen"imiz kalmadığı için de ayaklarımızın mecburen birbirine dolandığı bir gerçektir. Hiçbir menzile varamıyoruz.
Beyitte geçen "aheste" kelimesi, Farsçada yavaş demektir. Ama artık İranlılar günlük konuşmada genellikle "yevaş" kelimesini kullanıyorlar. Başka kalıplarını da türetmişler; yevaşegi boro/yavaş git...
Araplar, halk lehçesinde yavaş anlamında "şuwey" diyorlar. Bir rivayete göre bu "şuwey" de "yavaş"tan bozmadır. Bunun yanında "yewaş" da kullanılıyor, günlük dilde. Fasih Arapçası "mehlen" ve "ruweyda"dır, malum.
Kürtçesi "hêdî"dir. Bugünlerde yazdım-sildim inatlaşmasına konu olan "hêdî". Ama Kürtçede "yewaş" kelimesi de kullanılır. Şakiro, sevgilisine "hêdî hêdî, yewaş yewaş, lezke were" (hêdî hêdî, yavaş yavaş, acele gel) diye seslenir. Edebiyatçılar bilir, bu tarz ifadelere "tezat sanatı" denir. Yavaş gel, mehtap uyanmasın, ama acele et, mehtap yerine sokak lambaları ansızın yanarsa, bekçilere yakalanırsın, der gibi. Adımlarını dikkatli at, kelimelerini seçerek kullan, diyor koca dengbêj.
Yahya Kemal de bunun için mi "aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın" demiş, kestirmek zor. Ama mühim ve anlamlı bir ikaz.
Bir başka dengbêj, "hêdî bajon gelî siyaran, birîndarım" (yavaş sürün ey süvariler, yaralıyım) diye seslenir. Görüldüğü gibi yolların zikzakları, tehlikeleri, kazaları Kürtleri de etkiliyor, Kürtler de bunlardan bizar oluyorlar. Bu yüzden Kürtçe uyarıyorlar sürücülerini, ta atlı zamanlarda bile.
Son günlerde Diyarbekir, Mardin ve Van gibi şehirlerde yollara yazılan "hêdî" ve "yavaş" şeklindeki uyarıların sosyolojik, psikolojik ve edebi, hatta ekonomik alt yapısı var, anlayacağınız.
Şakiro, sevgilisinden hem yavaş gelmesini hem de acele etmesini isterken, pusuda bekleyenlerin ortalığı velveleye vermelerine fırsat vermeme uyarısında da bulunuyor, bir yandan.
Yahya Kemal de "mehtabın uyanması" ile birlikte ne gibi kötülüklerin ortalığı kaplayacağını öngörecek ferasettedir zaten.
Adı geçen şehirlerin belediye çalışanları, yollara "yavaş"ın yanında "hêdî"yi yazarken, gecenin karanlığını tercih ediyorlar. Valilik çalışanları da özellikle ve sadece "hêdî"yi silerken, yine gecenin karanlığını tercih ediyorlar. İki tarafın da mehtabı uyandırmak istemediği aşikar. Aşikar olan bir diğer husus da her iki tarafın da, edebiyatta, sosyolojide, ekonomide, psikolojide, şairlerin ve dengbêjlerin dilinde "hêdî" ile "yavaş"ın yakaladığı uyumun, ahengin, omuz omuza oluşun farkında olmamaları.
"Hêdî", "şuwey", "yavaş" ve "aheste" nin omuz omuza vererek yakaladığı uyumun bir benzerini "govend", yani "halay"da görüyoruz. Tabi son günlere kadar. Çünkü halayın ahengi bozuluyor gibi.
Bölgemizdeki her köy gibi, bizim köyün halaylarına doyum olmazdı. Düğünler halay keyfi yüzünden günlerce sürerdi bu yüzden. Ama son günlerde halaylara gölge düşüren örgütlerinin sloganları gibi, bizim köyün düğünlerinde de zaman zaman o muhteşem ahengi bozan aykırı sesler çıkar ve insanların ağız tadını kaçırırdı. O vakit, gençler pek istemese de, halayı dağıtmanın zamanının geldiğini anlardı büyükler.
Kürt-Türk uyumunu her zaman hariçten sesler bozmuş, içimizdeki beyinsizler de alet olmuş yani. Aman yavaş aheste.