Ülkemiz tarihi bir eşiğin arifesinde nefesini tutmuş halde bekliyor. Kimle karşılaşmış olsam kutuplaşmanın beraberinde getirdiği gerginlikten kaynaklanan huzursuzluk ve hazımsızlık hissediliyor.
Gazetelerin ve yazarların küfesini dolduran kelimeler, beslenme ihtiyacını, gerçekleşecek seçimden karşılıyor. Bu doğal bir durum. Zira şu anda haber olmayı en çok hak eden gündem bu.
Ancak bu durum sokakların ve hanelerin oksijenini etkileyerek huzur bozacak vaziyete gelmiş durumda. Yaşamın ritmini ıskalamış ve pür dikkat politize olmuş insanda huzur kaybolmuş gibi duruyor.
Huzur, insanların yaşamlarında en çok aradıkları ve elde etmekte zorlandıkları histir. Huzurlu bir hayat, sadece kişinin kendisine değil, çevresindekilere de olumlu enerji vererek yaşam kalitesini yükseltir.
Bu teşhisimizi günümüz seküler insanı için söylemiyoruz. Onlar zaten huzuru çok yanlış yerlerde aramakla meşgul. Ancak iktibas yöntemiyle söylemeye çalışacaklarımız hepimiz için geçerli.
Huzuru yakalamak için neleri feda etmiyor ki günümüz insanı... Aile, sağlık, arkadaş...
Oysa huzuru bulmak o kadar zor değil aslında.
Sadettin Ökten diyor ki: "Sıkıntıları dert ederek yaşıyoruz. Hayatın ritmi dediğimiz hadise yavaşlamak. Çünkü çağımızda küreselciler hayatı hızlandırmak istiyorlar, onların gayesi bu. Ancak tabiatın bir akışı var. İslam medeniyetinin temel kabulüne göre yaratılmış bir kâinat var. Temposunu, akışını, ritmini Allah tanzim ediyor. Mevsimleriyle, güneşiyle, ayıyla, mekaniğiyle, fizyolojisiyle, sipiritüalitesiyle birlikte. Biz de O'nun kullarıyız. Biz de bu tabiatın içinde bir yerdeyiz. O ilahi ritmi yakalayabilirsek rahat ediyoruz."
Bu sahanın uzmanı olan her bilim insanının kitaplarını okuduğumuzda, sohbetlerini dinlediğimizde benzer deyiş ve cümlelerle karşılaşıyoruz.
Huzurlu bir hayat için her şeyden önce hayali sıkıntılar çekmeyi bırakmalıyız.
Hayatın zorlukları ve stresiyle başa çıkmak zorunda olan birey, bazen hayali sıkıntılarla uğraşarak kendini daha da yorar. Bu tür düşünceler, gereksiz kaygı ve endişelerle enerjimizi tüketir. Huzur bulmak için, gerçek sorunlara odaklanmalı ve hayali sıkıntılar oluşturmamaya özen göstermeliyiz.
Sorunlarımızı çözmeye yönelik somut adımlar atarak, zihnimizi gereksiz düşüncelerden arındırabiliriz.
Fani olduğumuzu kabul etmek huzuru bulmanın bir başka yolu. Kişi, ölümlü olduğunu kabul ederek hayata hak ettiği değeri verir. Hayatın kısıtlı ve değerli olduğunu bilir böylece önemli olan şeylere odaklanmak daha kolay hale gelir.
Fani olduğumuzu kabul ederek, zamanımızı daha iyi değerlendirebilir ve huzur dolu bir yaşam sürdürebiliriz.
Seküler yaşamın dayatmış olduğu koşturmacaya ara verip hayatımızda küçük durgunluklar planlamak da huzuru yakalamanın bir başka yolu.
Yoğun tempoda çalışan bir toplumda, durma ve dinlenme zaman zaman ihmal edilir. Oysa huzurlu bir yaşam sürmek için, düzenli olarak dinginlik ve sessizlik anlarına ihtiyaç duyarız.
Küçük dinginlik anları planlayarak, zihnimize ve bedenimize yeniden enerji toplama fırsat tanıyabiliriz. Ruhu geride kaldığı için duran Kızılderili gibi...
Bu noktada gün içerisinde yerine getirdiğimiz beş vakit namaz bulunmaz bir nimet. Günün koşturmacasına on dakika da olsa ara verip Yaratıcı ile buluşma anları kişinin huzura en yakın olduğu zamanlardır.
Hayattaki güzellikleri fark edebilmek de huzuru bulmanın bir başka yolu.
Günlük yaşamda, etrafımızda bulunan güzellikleri göz ardı etme eğilimindeyiz. Huzur bulmanın en etkili yollarından biri, yaşamın küçük mutluluklarına odaklanmaktır. Çevremizdeki doğanın güzelliklerini, sevdiklerimizle geçirdiğimiz zamanı, eşimiz veya çocuklarımızla vakit geçirme fırsatımızı, anne ve babamızı fark edebilmek çok önemlidir.
Huzurlu olmak için illa ki yatlara, katlara, arabalara sahip olmamız gerekmez. Bazen parmağımızdaki küçücük yüzüğü fark etmek bile yüzümüzde tebessümler açmasına vesile olur.
Yeter ki huzuru büyük şeylerde, ulaşamayacağımız imkanlarda aramayalım.
Hedeflerimiz büyürken huzurumuz küçülebilir.
Paramız çoğalırken sağlığımız kaybolabilir.
Mal ve mülkümüz artarken yaşam enerjimiz azalabilir.
Büyük şeylere sahip olmak büyük adam olmakla eşdeğer değildir.
Huzuru bulmak için hayatımızdaki küçük şeyleri ihmal etmemeli ve onlara gereken değerleri vermeliyiz.
Yoksa Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak da var.
Buna rağmen, huzurumuzdan daha önemli olmadığını unutmayarak, önümüzdeki tarihi seçimlerin sonucunu da küçümseyemeyiz. Yoksa bütün kazanımlarımızı kaybederiz.