Hakkında onlarca dava açıldı. Türkiye’deki her telefon hattının bir ucu paralel bir kablo ile adamlarına bağlandı. Her türlü iğrenç kaset, kumpas işinde ismi geçti. Memlekette ne kadar karanlık “istihbarat” oyunları varsa arkasındaki isim olarak öne çıktı.
O bir terör örgütü lideri olarak aranıyor. Hakkında bilmem kaç tane gıyabi tutuklama kararı var.
Ötelerden ötelere uzanan karanlık eli, karanlık kulağı var.
Alufteyi de bilen o, “Binde birini tanımadığını” söylediği kumpasçı polis şefleri için mahkeme kapısına yüzlerce başörtülü kadını yığıp cevşen okutan da o..!
İşte o, 28 insanımızın hayatını kaybettiği Ankara saldırısından sonra malum gazetesinde bir taziye yayınlamış.
Bakmayın siz benim “taziye” dediğime. Herif taziye adı altında, “İstihbarat zaafı var” diyor.
Hoca efendi mi, istihbaratçı mı, beddua seyansçısı mı, gayipten haber verici mi, Mehdi mi, Naib-i imam mıanlayamadığımız adam, taziye adı altında “fitne fücur” tohumu atmış.
Diyor ki;
“İstihbarat teşkilatları müteyakkız bir ülkede bu tür hadiseler baştan önlenmeye çalışılır ve devletin kalbine hançer saplanmasına izin verilmez. Yönetim makamında olanların, milletimizin acılarını dindirmek için bir an evvel ciddi tedbirler alması en büyük beklentimizdir.”
Gerçekten de bu Paralel Yapı’nın tüm elemanları Ankara saldırısından hemen sonra bilinçli bir şekilde “İstihbarat zaafı var” diye başladılar kurcalamaya.
Ama hatırlar mısınız bir vakit önce Şanlıurfa Emniyet Müdürü şehit cenazesinde ne demişti,
“Bu örgütün (FETÖ) teşkilatımızın içine sızdırdığı uzantıları kullanarak istihbarat faaliyetleri zafiyete uğratılmaya çalışılmıştır. İlimizin plaka tanıma sistemi abilerinden aldığı talimatla kapatılarak asayiş ve terör olayları tırmandırılmaya çalışılmıştır"
Yani?
Yanisi, Paralel Yapı kumpası kuruyor, sonra olayın olmasını bekliyor ardından da “gördünüz mü zafiyet var” diye koro halinde yaygarayı basıyor!
Neden acaba?
Unutmayın daha geçen gün “bedduacı”nın adamlarından “Bağışçı” Aymaz ne yazmıştı, “2016 yıl çok zor geçecek.Felaketler yakın. 2016 yılında göğsü yumruklandıkça genişleyen Sâlih Zât’a (!) görevi bildirecek.”
“Fethullah Gülen’e görev verilmesi için şehit sayısı artmalı. Sivil kayıplar artmalı. Memlekette düzen kalmamalı. Kıyamet yaklaşmalı” diyor bu sapkınlar. (Bu düşüncenin bir benzerini Yahudiler ve Evangelistlerdillendiriyor hatırlatırım)
Hey Allah’ım..!
Takke düştü kel göründü de siz hala aynaya bakmadığınızdan kendi halinizi göremiyorsunuz.
Allah müstehakınızı verecek.
Siyasetin HDP, memleketin ‘aydın’ sorunu
“Biz Türkiye partisiyiz. Eş cinsel de var aramızda, İslamcı da. Bağlama ile Orta Anadolu’ya, kot pantolonla Cihangir’e selam çakarız. Güneydoğu’da Kürtçülük yapıp, Ege’de Kemalizm üzerinden oy devşiririz. Tayyip Erdoğan karşıtlığını oya tahvil ederiz” diyerek 7 Haziran’a gittiler bu memlekette yüzde 13 oy aldılar.
Nişantaşı’nı parti bayraklarıyla donattılar. Bebek’te bebek gibi kızları parti propagandasında kullandılar.
8 Haziran sabahı soluğu meydanda alıp, “O keleşi size çevirmesini biliriz. Bu topraklardan defolup gideceksiniz”dediler.
15 Temmuz’da “öz yönetim, serhildan” deyip masaları devirdiler.
Kan dökenlere, çukur kazanlara kol kanat gerdiler.
28 insanımız Ankara’nın kalbinde şehit düşünce, Meclis’teki grubu bulunan partilerin imzaya açtığı ortak telin metnine imza koyamadılar.
Bunlar mı Türkiye partisi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyimiyle “Suçüstü yakalandılar. Evet biz dağın temsilcisiyiz dediler.”
Artık siyasetin daha büyük bir HDP sorunu vardır.
Ya PYD’ye destek bildirisine imza atan yazar, akademisyen tayfasına ne demeli?
Barolar Birliği Başkanı Feyizoğlu’nun verdiği cevap yeter de artar bile.
Ne diyor, “Hepimiz aynı gemideyiz. Kaptan doğru yoldaysa bunu söyleyebilmeliyiz. Derin ve karmaşık bir plan varken ülkemizin çıkarlarını düşünmek ve siyasi malzeme yapmaktan uzak durulmalı.”
Demek ki, ille de hükümet yanlısı olmak gerekmiyormuş. Vatanperverlik başka bir şey.