19. Altın Koza son yılların en başarılı festivaliydi, ta ki ödüllere kadar. Ne oyunculukları, ne kurgusu, ne yönetmeni, ne müziği ‘en iyi’ diye tescillenmemiş bir film nasıl olur da 14 filmin en iyisi olur?
Altın Koza’yı hep çok önemsedim. Yurdumuzda bir yıl içinde sürüsüne bereket film festivali yapılıyor. Aklınıza gelebilecek her ilde neredeyse irili ufaklı bir film festivali oluyor. Ama İstanbul Film Festivali’ni ayrı koyarsak Anadolu’nun en önemli iki film festivali Akdeniz’de güneş gibi doğuyor. Altın Koza ve Altın Portakal Türk sinemasının en köklü ve önemli iki festivali. Yıllardır takip ettiğim Altın Koza bu yıl apayrı bir coşkuyla kutlandı. Daha festival başlamadan kalbur üstü yönetmenlerin Adana’yı tercih etmesi ve jürideki isimler büyük sükse yaptı. Biz de bu merakla Adana’nın yolunu tuttuk. Adana halkı ve bütün organizasyon görevlileri benim yıllardır görmediğim kadar festivali sahiplenmişler. Konaklama, ulaşım uzun yıllardır hiç bir festivalde görmediğim kadar mükemmeldi.
Altın Koza Altın Koza olalı...
Özellikle Ulusal Yarışma filmlerinin tek bir salonda gösterilmesi çok akıllıcaydı. En güzeli ise salonların doluluk oranıydı. 14 film içinde normalde izleyicinin çok da rağbet etmeyeceği belgesel tandanslı filmler de vardı. Ve inanın o filmler bile ağzına kadar dolu salonda gösterim yaptı. Filmler bittikten sonra izleyiciler salonu boşaltmayıp filmlerin yönetmenleri ve oyuncu kadrosuyla sohbet ettiler. Buraya kadar herşey mükemmeldi. Son gün ödüller belli olmadan önce ne kadar düzgün bir festival geçirdiğimizi düşünüyordum ki ödüllerle birlikte bütün hevesim kursağımda kaldı.
‘En İyi’nin altını ne doldurur
Neredeyse bütün festival ödülleri tartışılır. Çünkü her jürinin tercihi birbirinden farklıdır. Sinemanın bir kalite ölçüsü olsa da aslında bu subjektif bir şeydir. Ama kendi kendine ihanet eden bir tercihler serisi de bütün bu sebeplerle aklanamaz. Şimdi size soruyorum en iyi senaryo ödülü dışında hiç bir ödül almayan bir yapım nasıl en iyi film olur? Ne oyunculukları, ne yönetmeni, ne kurgusu, ne müziği, ne görüntü yönetimi en iyi diye tescillenmemiş bir film nasıl olur da 14 filmin en iyisi olur? Üstelik son dönemin birçok festivalde kalitesini kanıtlamış Yeraltı gibi bir başarılı rakip karşısında bu ödülü nasıl alır? Pelin Esmer’in Gözetleme Kulesi, Reis Çelik’in Lal Gece’si Yeşim Ustaoğlu’nun Araf’ından bahsetmiyoruz bile. Üstelik bu üç film neredeyse kalan bütün ödülleri paylaşmışken. Bu çarpıklığı anlamak için başka bir ödüle daha bakmak lazım. Bu yıl belgesel tandanslı filmlerin coştuğu yıldı. Babamın Sesi, Anadilim Nerede, Devir ve Siirt’in Sırrı belgesele yakın ama kendi içinde kurgusunu da saklayan yapımlardı. Bunların içinde Siirt’in Sırrı en saf belgesel türü filmdi. Neredeyse İz TV ve TRT belgesel kanallarında Siirt’in Sırrı gibi birçok film seyrediyoruz. Ve jüri gitti En İyi Kurgu ödülünü Siirt’in Sırrı’na verdi. Halbuki Gözetleme Kulesi’nin başarılı yönetmeni Pelin Esmer ile yaptığım röportajda Devir filmini konuşurken Esmer, Devir’den ne kadar etkilendiğini bana anlattı. Pelin Esmer’in sözleri önemlidir. Çünkü Esmer belki de bu belgesel tandanslı filmlerin yolunu açan Oyun adlı belgeselin yönetmenidir. Ve daha birçok ödüllü belgeseli vardır.
Bu sadece sinemanın sanatı mı?
Belgesel konusunda Türkiye’nin en önemli otoritelerinden biridir benim gözümde. O bile rakibi olduğu halde Devir’in hakkını teslim ederken Siirt’in Sırrı bu ödülü nasıl aldı? Burada yanlış anlaşılmak istemiyorum. Babamın Sesi veya Siirt’in Sırrı filmindeki yaşam hikayelerini küçümsemiyorum. Benim derdim filmlerin sinemasal kalitesi ve değerlendirilmesiyle ilgili. Yeni Sinemacılar’ın ürünü olan bu iki filmin ödül hikayesi, kliklerin jüriler üzerinde nasıl etkili olduğunu bize gösteren çok iyi iki örnek. Bu sadece sinema mı? Yoksa bir festivalin ödül dağılımı politikaya kurban mı edildi? Bu soruların cevaplarını düşünün bakalım.
Altın Koza’da favoriler arasında gösterilmeyen ‘Babamın Sesi’ne ‘En İyi Film Ödülü’nün verilmesi eleştiri konusu oldu, Film, Maraş katliamından etkilenen bir ailenin hikayesini anlatıyor.