Almanya’da genel seçim arifesi son derece sakin geçmişti. Seçimlere on beş gün kalana kadar ülkede bir seçim olduğunu hissettirecek hemen hiçbir ortama rastlanmıyordu. Kısacası Almanya vatandaşları seçim konusuna ilgisiz, siyasi partiler de heyecansızdı. Son haftalarda adayların el kol hareketleri nedeniyle simgesel bazı tartışmalar olduysa da, bu sonuçları etkileyecek nitelikte olmadı.
Almanya’da seçmen kendi sokağına bakarak oy kullanır. Seçmenin yaşamında hissedilir bir kötüleşme yoksa, tam tersine kriz yaşayan Avrupa’da hükümet durumu idare edebilmişse, insanlar dere geçerken at değiştirmek istemezler. Almanya’da da böyle oldu, Merkel’in yeniden Şansölye olurken liderliğini yaptığı Hıristiyan Birlik Partileri yeniden iktidara taşındı.
Ancak Hıristiyan Demokratların iktidar ortağı Hür Demokratlar’ın oyları düştü, barajın altında kaldı. Seçmen, esas olarak Merkel’in ve liderliğini yaptığı koalisyonun iyi çalıştığını, Hür Demokratlar’ın ise fazla varlık göstermediğini ortaya koyarak onları bir anlamda cezalandırdı. Kısacası Almanya vatandaşları, hükümetin değil Merkel’in devamını tercih etti.
Sevinenler-üzülenler
Merkel’in iktidarda olmasını isteyen Almanya vatandaşları, aynı zamanda Sosyal Demokratları, Yeşiller’i ve Sol Parti’yi de iktidara ortak edebilecek bir oy davranışı sergilediler. Merkel hükümeti tek başına kurma çizgisine yaklaştı, ancak yine de bir ortağa ihtiyaç duyduğu yerde kaldı. Bu, bir iktidarı başka eğilimlerle ortak olmaya zorlamak anlamına gelir. Her ne kadar Merkel bir koalisyonun liderliğini yürütse de, temsil ettiği birlik aynı çizgide iki partiden oluşuyor. Almanya’da yaşayanlar bir biçimde farklılıkların da hükümette temsil edilmesini istiyorlar; zaten seçim sistemleri de buna izin veriyor.
Seçim sonuçları, Almanların AB ve küresel politikalar bakımından hükümetten hoşnut olduğunu da gösteriyor. Muhtemelen bu duruma AB içindeki sol parti iktidarları, mesela Fransa biraz üzülmüş, ancak Birleşik Krallık sevinmiş olabilir.
Öte yandan Obama’nın biraz canı sıkılmış, Putin ise sevinmiş diye tahmin yürütülebilir. Tabi İran rahatlarken, Türkiye’nin de canı sıkılanlar arasında olacağı söylenebilir. Zira Türkiye’nin AB sürecine, tabir yerindeyse ‘taş koyan’ ülkenin Merkel Almanya’sı olduğuna şüphe yok.
Türkiye kökenliler
Seçimler, Türkiye kökenliler bakımından da bazı değerlendirmelere ışık tutuyor. Anlaşıldığı kadarıyla Almanya’daki Türkiye kökenliler, blok halinde falan oy kullanmıyorlar. Bu, Türkiye kökenli olmakla Almanya’daki yaşam arasındaki bir tercihe karşılık geliyor; insanlar yaşadıkları yerle ilgili karar veriyorlar.
Almanya’daki Türkiye kökenlilerin yaşadıkları ülkeye entegre oldukları, sorunlarını içselleştirdikleri ve Almanya siyasetinin de bir parçası haline geldikleri söylenmeli. Dolayısıyla bu ülkede yaşayanların bir gözleri Türkiye’de olsa bile dikkatleri Almanya’da; Türkiye’deki siyaset yapıcılar için önemli bir bulgu olsa gerek.
Geleneksel olarak muhafazakarı değil de, göçmenlere daha hoş görüyle bakan ‘sol’ eğilimleri destekleyen Türkiye kökenlilerin Merkel’e de oy vermeleri, Merkel’in partisinden bir Türkiye kökenlinin milletvekili seçilmesi, bize saptamanın kanıtı gibi gözüküyor.
Çok uzun yıllar boyunca Türkiye ve Almanya, Türkiye kökenlileri iki dünya arasına sıkıştırmıştı. Türkiye’deki değişim demek ki Almanya’da yaşayan Türkiye kökenlilere de sirayet etmiş ve arkalarında Türkiye’den gelen bir baskı hissetmeksizin oy kullanmışlar.