Destede kağıt biter bunlarda numara bitmez” derdi bu işlerden anlayan bir dostum. Sen kalk milyonlarca yahudiyi gözünü kırpmadan katlet, sistematik soykırıma tabi tut.
Bu hunharca katliam nedeniyle ikinci dünya savaşı sonrasında her daim başın bükük olsun, alnındaki kara leke bir türlü temizlenemesin.
Sonra 1915 olayları ile ilgili hiç hakkın hukukun olmadığı halde parlamentondan “evet” kararı çıkar.
Bir taşla iki kuş vurmanın hesabını yapıyorsun.
Bu sayede “Bak ben soykırım yapan bir millet olarak yıllardır bunun lekesiyle yaşıyorum. Bunun diyetini, cezasını her fırsatta ödüyorum. Sadece ben değil, bu suçu işleyen herkes cezasını görsün” demeye getirerek, bir bakıma soykırıma uğradığını iddia ettiğin Osmanlı’nın “millet-i sadıka” dediği Ermenilerin hamisi pozisyonuna soyunuyorsun.
Ama kazın ayağı öyle değil.
Yahudileri katlederken uygulayamadığın diplomasiyi, Ermenileri öne sürerek, uygulamaya çalışıyor, İngiliz taktiği yapıyorsun.
Suriye’de yaşanan Esed katliamına da ortak olduğun, bu katliamın sorumluluğunu taşıdığını biliyorsun.
Terör örgütleriyle dolaylı ya da direkt işbirliği yaparak, Esed terörüne destek oluyorsun.
Bu desteğin sonucu olarak Suriye’den kaçmak zorunda kalan, sana göre mültecilerin, Türkiye’ye göre misafirlerin vebalinde sorumluluğun var.
Türkiye sana diyor ki bu dramdaki sorumluluğunu üstlen. Evlerinden yurtlarından olan milyonlarca Suriyelinin bu hale gelmesine neden olmandan dolayı en azından bunlara kucak aç, açamadıklarına da yaralarını sarmak için maddi destek ver.
Ama yapmıyorsun. O zaman Türkiye diyor ki “Madem sahip çıkmıyorsun, ülkemin sınırlarında kalmak, yaşamak isteyen Suriyelilere sahip çıkarım, sana gelmek isteyenlere de engel olmam”
Peki sen ne yapıyorsun? İşte göstermediğin kazın ayağı burada açığa çıkıyor.
Türkiye’nin sorumluluğunu hatırlatmasını tehdit olarak algılıyorsun. Hamleye karşı hamle yapıyorsun.
Ama bunu yaparken de İngiliz taktiği uyguluyor, 1915 olaylarını parlamentonda “soykırım” diye niteliyor, aklın sıra hem Ermenilerin hamisi oluyor, hem de Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyorsun.
Sana buradan ekmek çıkmaz. Senin gibi yaklaşık 20 parlamento benzer kararlar çıkardı. Çok çok sen 21. Parlamento olursun. Türkiye, başından beri söylediği gibi “alnım ak” diyor. “Buyurun arşivleri inceleyin” diyor. “Bu iş parlamentoların değil, tarihçilerin işidir” diyor. Ama senin işine gelmiyor. Olsun. Ama unutma “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmayasın.”
Almaya’nın basın özgürlüğü
Gezi Olayları sırasında “Boyun Eğme” başlığıyla Türkçe özel ek yapan “Der Spiegel” dergisini hatırlarsınız. Ne kadar özgürlüklerden yana olduğunu, demokrasi hayranı karakterlerini bu yayınlardan hatırlarsınız elbette. Fakat bu özellik ve karakterler mesele kendilerine dokununca bir türlü hayata geçmiyor, üç maymunu oynuyorlar.
Kim bunlar? Frankfurter Allgemeine Zeitung, Süddeutsche Zeitung, Die Welt, Der Tagesspiegel gazeteleri, Almanya’nın Türkçe yayınlı en çok dinlenen radyo kanalı Metropol FM ve Berlin Metrosu.
Türk-Alman platformu bu basın özgürlüğü, demokrasi hayranı Alman Medyasına, Alman Federal Meclisi’nin 1915 olayları oylaması öncesi “Soykırım Yalanı” başlıklı bir ilan vermek istiyor.
Öyle ya. Basın özgürlüğünde zirve! yapmış Alman Medyası, para kazanacağı bir reklamı neden reddetsin değil mi? Hayır öyle olmuyor. Bir ticari kuruluş olan, reklamlarla geçinen Alman Medyası ilanı yayınlamayı reddediyor.
Yerim sizin basın özgürlüğünüzü.