Almanya’nın terör örgütü PKK’ya “Hayır” kampanyası için gösteri izini vermesine, Avrupa hukuku müttefiklik konseptinden bakmayı bırakarak, çığlığının nedenine kulak vermemiz gerektiğine inanıyorum.
Almanya’nın hep küresel güç olma eğilimini, iki dünya savaşının çıkmasına neden olan duruşuyla anlıyoruz. Almanya bu yapısıyla, hep Anglo-Sakson ittifaka malzeme olmuştur. “Nasıl bir malzeme” derseniz; önünü kesmek için, ufukta görülen savaşlara ses çıkarmadan, alt yapı oluşturulmasına sebep olmuştur.
Almanya’nın ırkçı yapısının zaman zaman kabarması, derindeki kodlarının işaretidir. Hep küresel aktör olma çabasıyla, cihan devleti beyni ile olanlara ve etrafındakilere bakması manidardır.
Dikkatle bakarsak; İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren çökmesi için gereken desteğin, İngiltere ve Amerika’dan geldiğini görmekteyiz. Esasında Avrupa Birliği ittifakının dağılmaya başlaması, Almanya’dan çıkan çığlığın esas nedenlerindendir.
Türkiye’ye karşı duruşunu da öyle okumak lazım. Esasında burada, kendi kaderinden endişenin feryadı yatmaktadır.
Almanya; tüm ambargolara rağmen, teknoloji konusunda büyük çalışmalara imza attı ve diğer alanlardaki kısıtlamalara açık olan, kafa yorulması gereken üretim tipli konulara odaklaranarak tolere etti.
Ve sır değil, çok da başarılı oldu.
Avrupa Birliği’ne Türkiye’nin alınmamasına en fazla engel teşkil eden de, Almanya eksenli Avrupaoldu. Oysa ABD ve İngiltere, Türkiye’nin Birliğe girmesi için bayağı çaba harcadı. Şimdi olsa yapar mıydı? Pek emin değilim! Lakin eski Türkiye için, bu girişim geçmiş yıllarda olmuştur.
Neden acaba?
Almanya Türkiye’yi hep kendine rakip potansiyel olarak gördü. Amerika ile müttefikliğinin de Avrupa Birliği’ne farklı yansıyacağından rahatsız oldu. Bu bir zamanların endişesi idi. Lakin son 10 senedir, Almanya’nın endişesi farklı boyuta ve gazaba geçti.
Türkiye’nin yeniden diriliş serüveni, Almanya için de endişe odağı haline geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; Suriye politikaları ve uzun vadeli hamleleri, Almanya’nın anti-Erdoğan tezini çıplak gözle görülecek kadar barizleştirdi. İş o yere geldi ki; önceleri bu çabaları yerel kurum ve kişilerle yapardılar, şimdi direk kendi dilleri ve eylemleri ile göstermektedirler. Bu Almanya’nın “bize engel” tandansının devreden çıktığına, Türkiye’nin “Almanya’ya engel” evresine girildiğine işaret eder.
Amerika, bu ilişkilerin altını iyi okuyabilmekte. O nedenledir ki; sesini çıkarmadan Avrupa’daki baş belası Almanya’nın, İslam Dünyasındaki sorunu Türkiye’nin, efor harcayarak birbirine girmesini gözlemlemektedir.
Almanya; Gezi sürecinden itibaren, açık ve net anti-Türkiye tavrına girdiğini kanıtlamış gözüküyor.
Zaten bütün tezlerin altından Alman menfaatini tehlike altına alan, Erdoğan’ın mega projelerinin yattığını anlıyoruz. Almanya’nın çığlığının nedenlerinden biri de budur.
Merkel; Avrupa Birliği’nin kaderini kurtarmaya gayret ederken, Erdoğan’ın küresel politikalarının, kendileri için tehdit oluşturduğundan rahatsız olduğunu da görüyoruz .
Türkiye’nin durduğu yere bakmak, çok önemlidir! Almanya’nın çığlığından, açıktan referandumda “Evet” çıkmaması için çaba harcamalarına baktığımızda, ortaya çıkan gayet net bir durum vardır. O da Türkiye’nin, Almanya gibi bir ülkenin genişlemesine engel oluşturduğudur.
Bu durum, Türkiye’nin geldiği noktayı açıktan teyit etmektedir. Alman Devleti’ne; ülkesini şikayet eden, gazeteci görünümlüleri açıktan ve üstüne basa basa desteklemelerinin de, özgürlük hikayeleri ile alakası olmadığını anlıyoruz. Gayet net olan şudur ki; Almanya, Türkiye’nin yeni yüz yılda önemli bir yere sahip olacağının ve bu yerin de, Almanya’nın konumunu etkileyeceğini görüyor. Tüm fırsatları, hatta terör örgütlerini kullanacak kadar da, devlet adabı dışına çıkmasını tetikleyen bir evrenin de, ispatıyla karşı karşıyayız!
“Evet”in aleyhinde bu kadar çaba harcaması, bize şunu da ispat etmektedir. Türkiye’nin bağımsız kararlar alması için, sistem değişikliği şarttır. Nasıl ki Suriye’ye girmememiz için, “bataklık, cehennem hikayeleri” uydurulduysa ve Fırat Kalkanı ile tam tersi durumla karşı karşıya kaldığımızı gördüysek, aynısının referandum sürecinde geliştirilen “hayır” argümanlarında da görmekteyiz.
Tek adamlıkhikayesinin de içeriği, Suriye’ye girmemiz için kurgulanan oyunlara benzer bir oyundan başka birşey değildir.
Almanya’nın; Türkiye içerisindeki kollarının, sistem değişikliği sonrası birşeyler yapma ihtimalleri ortadan kaldırılacağı için, bunun ismini “tek adamlık” saçmalığı ile süslemekteler.
Milli Savunma konseptimiziniçeriği değiştikçe, nasıl bir lobi hareketine başladıysa, aynısı şimdi tam tersi tezler geliştirerek, başkanlık sisteminin geçmemesi için pekiştirmeye gayret ediyor. Kısacası Türkiye’nin kendi iplerinin, kendi iradesine teslimiyeti, ileride çalışma şartlarının zorlaşacağından ötürüdür ki, koskoca devlet adabını ayaklar altına almayı umursamıyor. “Türkiye’ye engel” teorisi, yerini “Türkiye engeldir” teorisine verdiği aşikardır. O zaman, referandumun anlamı ve hayatiliği daha net anlaşılıyor…